MEDYAGUNDEM.COM- Dün yayınladığımız “Yine İngiliz p.ştluğu” haberimize gazeteci Can Ataklı mesaj göndermiş. Özetle “Siz Hürriyet yazarına dayandırmışsınız ama o filmi önce ben yazdım” diye. Bir de sitem etmiş:
“Nedense Hürriyet’te yazılmayınca sanki kimse dikkatli değil gibi bir algımız var.”
Vatan’dan kovulan, Ulusal Kanal’da programcılığa başlayan, CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye aşkan aday adayı olan Can Ataklı, MEDYAGÜNDEM’e gönderdiği mesajında şunları yazmış:
“Sayın editör. Bugün sayfanızda kapalı devre isimli filmle ilgili hürriyet yazarı Ayşe Aral’ın yazdığı yazıyı konu etmişsiniz. Yazının sonunda ‘Bu film vizyona nah girer’ diye bitiyor. Oysa bu film 1 ay önce bütün sinemalarda oynadı bile. Film vizyondayken, gerek twitter üzerinden gerekse facebook sayfamda yazdığım ayrıntılı bir yazıyla durumu kamuoyunun bilgisine sundum. Yazım üzerine hatta bazı kendini bilmezler benim Başbakandan terörist diye söz ettiğimi sanarak hayli ağır küfürler de gönderdiler. Filmi anlatan ve Erdoğan adının neden bir terörist adı olarak kullanıldığını irdeleyen bu analizimi sadece bilginiz olması nedeniyle size de göndermek istiyorum. Nedense Hürriyet’te yazılmayınca sanki kimse dikkatli değil gibi bir algımız var. Yazımı yayınlanması ya da sözünün edilmesi için göndermiyorum. Sadece bilginiz olsun istedim.”
Ataklı ile zamanında çok kavgalar ettik. MEDYAGÜNDEM’e Vatan’daki köşesinden çok saldırdı. Biz de çokça dalgamızı geçtik kendisiyle ama o MEDYAGÜNDEM’i takip etmekten vazgeçmedi. Aksine burada haber olmak için çok çaba sarfetti.
Ne diyelim, böylesine sağlam bir okuyucumuz olduğu için sevinmeliyiz herhalde.
Peki Facebook sayfasında Ataklı ne yazmış?
İşte o yazısı:
TERÖRİSTİN ADININ”ERDOĞAN” OLDUĞU HOLYWOOD FİLMİ
Dünyayla birlikte Türkiye’de de yeni bir Holywood yapımı film vizyona girdi.
Adı “Kapalı devre” Closed Circuit.
Filmin yönetmen ve oyuncu kadrosunu burada uzun uzun yazmayacağım, merak eden adresinden bakabilir.
Film pek çok örneğini izlediğimiz İslam terörü üzerine.
Bir sabah, Londra’nın en kalabalık pazarında, bir intihar bombacısı, sürdüğü kamy…oneti patlatıyor.
120 kişi ölüyor yüzlerce kişi de yaralanıyor.
İngiliz gizli servisi MI5 olaydan sonra yaptığı operasyonda “Faruk Erdoğan” adlı bir Türk’ü tutukluyor.
Film “terörist Erdoğan’ın” adaletine çok güvenilen İngiliz mahkemelerinde yargılanmasını anlatıyor.
Faruk Erdoğan Türkiye’nin Irak sınırındaki bir köyde dünyaya gelen, iş bulma umuduyla Almanya’ya göçen, burada başta eroin ticareti olmak üzere pis işlere bulaşan, sonra Londra’ya giden, burada da küçük işler yapan bir kişi. Filmde Türk mü yoksa Kürt mü olduğu belli olmuyor.
Faruk Erdoğan evli ve bir erkek çocuk babası.
Pazarda patlayan bombanın imha edildiği deponun sahibi. Bombayı patlatan kişiyle yapılmış çok sayıda telefon görüşmesi var.
İngiliz gizli servisi Faruk Erdoğan’ın sadece depo sahibi olmadığını, bizzat terör örgütünün içinde bulunduğunu ileri sürüyor ve elindeki kanıtları sunmak için mahkemenin gizli yapılmasını istiyor.
Erdoğan’ın avukatlarına da bu gizli belgeler önceden gösterilmiyor ve ancak bu kapalı oturumda açıklanacağı belirtiliyor.
Filmin ilk yarısının sonuna doğru anlıyoruz ki, Faruk Erdoğan aslında terörist değil, MI5 adına İslamcı bir terör örgütüne sokulmuş ajan.
Erdoğan bunu, Almanya’da yaptığı eroin işinden kurtulmak için kabul etmiş. Böylelikle İngiltere’ye yerleşebilmiş ve özgürce yaşayabiliyor.
Görevi ise İslamcı örgüte sızmak, eylem planlamak, ancak eylemi son anda haber vererek hücrenin yakalanmasını sağlamak.
Ne oluyorsa işte orada oluyor. Ya Faruk Erdoğan ikili çalışıp eylem gününü haber vermiyor ya da hücre Erdoğan’ın ajan olduğunu anlayıp eylemi ondan habersiz gerçekleştiriyor.
Sonuç 120 ölü. Yüzlerce yaralı.
İngiliz gizli servisi, bombalamanın önceden olacağını biliyor. Bu konuda kendi ajanına güveniyor. Oysa beklenmedik gelişme bir anda İngiliz gizli servisinin en büyük kabusu oluyor.
Gerçeğin ortaya çıkması koca servisin çökmesi anlamına da gelecek çünkü.
Bunu önlemek için gizli servis çok yoğun bir çaba harcayarak, olayı çözmeye çalışanları ya ortadan kaldırıyor ya da anlaşmaya zorluyor.
Savcılar ayarlanıyor. Gizli celse yapılması sağlanıyor. Bu gizli celsede Faruk Erdoğan bombayı patlatan olarak ilan edilecek, kendisine ağır bir ceza verilecek ve olay kapanacak. Erdoğan muhtemelen bir süre sonra yine başka bir eylemde kullanılmak üzere serbest kalacak. Mahkeme gizlilik içinde yapılacağı için bunun daha sonra öğrenilmesi de mümkün değil.
Filmin bundan sonrasını anlatmayayım. Tahmin edebilirsiniz ama gidin görün, kendiniz anlayın.
Bu filmi izlerken gözümün önünden hep Türkiye geçti.
MİT MÜSTEŞARI TUTUKLANIYORDU
Çünkü biz bunlara hiç de yabancı değiliz.
Filmin çok benzerini geçen yıl aynen yaşadık aslında.
2012’nin başlarında MİT bir savcılık çağrısıyla sarsılmıştı.
Özel yetkili savcılar MİT Müsteşarı’nı “KCK davası” nedeniyle ifade vermeye çağırmıştı.
İlk anda bunun sadece bir bilgi almak olduğu sanılıyordu ama gerçek hemen ortaya çıktı.
Savcılar MİT Müsteşarını, KCK adlı yapıyı kurmak, yönetmek ve terör eylemleri yaptırmak suçlarından ifadeye çağırıyordu ve büyük bir olasılıkla da tutuklama kararı alacaklardı.
Ankara bir anda karıştı.
MİT Müsteşarı sırra kadem basarken; Başbakan duruma el koydu ve “adamımı yedirmem” diyerek alel acele yasa değişikliği yaptırdı. AKP Meclis’te 7 saat süren hararetli bir oturumdan sonra MİT Müsteşarına Başbakan izni olmadan asla dokunulamayacağını öngören bir kanunu çıkardı.
MİT Müsteşarını ifadeye çağıran savcının yeri değiştirildi. Olay kapatıldı.
Peki neydi MİT Müsteşarını tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıya getiren olay;
MİT terör örgütünün lider kadrosuyla pazarlıklar yaparken, bir yandan da KCK adlı bir siyasi yapılanmayı sağlamıştı.
Aralarında çok sayıda BDP’li belediye başkanı, parti yöneticisi, Kürt aydın ve militanının bulunduğu bir grup KCK adı altında birleşerek PKK’nın da üzerinde bir yapılanmaya gitmişti.
Bu yeni yapı bir yandan siyasi olarak faaliyette bulunurken diğer yandan da bazı terör eylemlerine karışmıştı.
KCK yapılanması içinde yer alanların bilmediği bir şey vardı. MİT KCK’nın kuruluşunda yer alarak çok sayıda ajanını bu yapının içine yerleştirmişti.
Bu MİT elemanları kışkırtıcı ajanlık yaparak, bazı terör eylemlerini planlamış, desteklemiş hatta katılmıştı.
Aslında tıpkı filmdeki gibi eylemler önceden haberli olduğu için son anda önlenecek, böylelikle hem örgüte darbe vurulurken hem de istihbarat zaferleri kazanılmış gibi olacaktı.
Ancak ya bu plan tam yürümedi ya da “olaylar biraz daha kıvama gelsin” mantığı ile bazı terör eylemlerine göz yumuldu.
Ve ne yazık ki bu terör olaylarında asker ve polislerimiz şehit olduğu gibi masum yurttaşlar da canlarından oldular.
Bu detaylar, KCK tutuklamaları sırasında ortaya çıktı. Sorguya alınan bazı KCK sanıkları savcılara “MİT elemanı olduklarını” söyleyip serbest bırakılmaları gerektiğini söyleyince şaşıran savcılar, işin en baştan kaynaklandığını görüp direk Müsteşarın üzerine yürüdüler.
Ancak devletin en tepe yöneticileri MİT’in bu operasyonunu önceden biliyordu. Gerçeğin ortaya çıkması onları da zora sokacak hatta belki de tutuklanmalarına bile neden olabilecekti.
Çare baskı yöntemleriyle olayı kapatmakta bulundu.
Olay unutuldu gitti.
İşte şu anda sinemalarda oynayan filmin senaryosu da tıpkı böyle.
Devletin “derin” kesimi pis işler yaparken yakalandığı an mekanizma çalışıyor ve olaylar örtbas ediliyor.
Peki nereye kadar/
Şu ana kadar yazdıklarım gizli bilgiler değil. Zamanında konuşuldu. Ama fazla tartışılamadı. Belli ki herkes korktu. Devletin bir anda şahinleşmesi herkesi sindirdi.
Günün birinde bu defterler yeniden açılır, hiç kuşkunuz olmasın.
NEDEN ERDOĞAN
Şimdi bir konuya daha değinmek istiyorum.
Closed Circuit filminde “terörist” olarak tanımlanan kişi bir Türk ve adı Faruk Erdoğan.
Yabancılar insanlara soyadları ile hitap ettikleri için filmin başından sonuna sayısız kere “Erdoğan” adı geçiyor.
Bir Türk’ün soyadının Erdoğan olması elbette mümkün ama, şu anda Türkiye’nin Başbakan’ının soyadı da Erdoğan.
Film yapımcıları “Bize bir Türkçe isim ve soyadı bulun” demişlerdir herhalde, ama onbinlerce Türk ismi arasında “Erdoğan’ın” tercih edilmesinin tesadüf olduğunu kimse söyleyemez.
Kısacası Türk teröristin adının “Erdoğan” seçilmesi kasıtlıdır.
Sanki bir mesaj verilmek isteniyor gibi.
Bu film bütün dünyada gösteriliyor ve bütün ülkelerin kamuoyları da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının adının Erdoğan olduğunu biliyor.
Ve bu isim pek çok pis işe adı karışmış sonunda da gizli servis adına bir terör örgütüne ajan provokatör olarak sokulmuş biri için kullanılıyor.
Filmin yapımcılarının aklına “Bu isim benzerliği ayıp olur, başka bir Türkçe isim bulun” demek gelmemiş olabilir mi?
Bu mümkün değil.
O halde Erdoğan’a verilen dolaylı mesajlardan biriyle karşı karşıya olabiliriz demektir.
“Yine İngiliz puştluğu” filmini önce Can Ataklı yazmış, göğsünü gere gere de itiraf ediyor. Aferin! Madalyanı hazırlatıyorum. Büyük bir törenle takdim edileceğinden şüphen olmasın. Can ülkenin Başbakanını, Hükümetini hedef alan başka ne gibi malzemelerin var, en kısa zaman da bizleri de vaktinde haberdar edersen memnun oluruz. Tepki göstermeyip sadece jurnalliğini yaptığına göre seninde bu filimden sonra keyfinin nasıl gıcır, zevkten multi köşe olduğunu; ‘O halde Erdoğan’a verilen dolaylı mesajlardan biriyle karşı karşıya olabiliriz demektir.’ sözlerinle ortaya koymuş oldun. Müslüman liderler için buna benzer çoook Yahudi tezgahından çıkmış filimler çekildi, vizyona girdi de ne oldu? Üstüne şifon çekilen kenef malzemesi olmasından başka ne işe yaradı ki? Sende biraz vatan sevgisi olsaydı, jurnalcilik yapan kadar Yılmaz Özdil gibi bir tepki gösterirdin. Amma sizde nerede öyle vatan, bayrak, millet sevgisi ki, sizler ülkenin darbecilerin elinde müstemleke ülkesi haline gelmesi, getirilmesinden başka şeyler için kalem oynatabilir misiniz ki? Geçen olimpiyatları kazanamamızdan dolayı azanlar tarafından aşırı kullanımından dolayı yok satan kınanın yeni siparişlerinin gelmek üzere olduğunu, tüm vatan haini işbirlikçilere önemle duyurulur.
Netanyahu, Şaron, Teheoder Herzl…. veya Kutsal Kase’den Müslüman kanı içmeden zevk alan, İngiltere Prensi Harry isimlerini taşıyan amansız Müslüman düşmanı teröriste karşı mücadele veren bir Polat Alemdar filmi çekilebilir mi? Çekilir! Çokta isabetli olur.
Ilgaz kardeşim, Polat Alemdar’a çektirilebilecek filmin yapımcılarının aklına “Netanyahu, Şaron, Teheoder, Harry gibi bu isim benzerliği ayıp olur, başka bir Yahudi, İngiliz isim bulun” demek gelmemiş olabilir mi?
Bu mümkün değil.
O halde Netanyahu’ya, Şaron’a, Teheoder’e, Harry’e verilen dolaylı mesajlardan biriyle karşı karşıya olabiliriz demektir.