Türkiye gazetesinde Nuri Elibol’un “ByLock’çu 3 paşa ve 2.500 subay var” başlıklı yazısı şöyle:
“FETÖ ihanet şebekesiyle işimiz kolay değil. 40 yılda sabırla sızdıkları yerlerden 4 ayda onları tam anlamıyla bulup çıkarmak tabii ki basit olmayacak. Ama kimse de ‘Bu iş bitti. Bunları devletten temizledik. FETÖ’yü çökerttik’ rehavetine kapılmasın.”
Paralel devlet yapılanmasını tamamlamak üzere olan FETÖ’nün tekerine çomağın ‘dershanelerin kapatılması kararı’ ile sokulduğunu anlıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlığı döneminde tüm Millî Eğitim Bakanlarına söylediği hâlde dershanelerle ilgili bir adım atılmadığını belirtiyor. Nabi Avcı beyin meseleyi ciddiye alıp harekete geçtiğini ifade ediyor. Hükümetin dershaneleri kapatma kararıyla FETÖ’nün harekete geçerek her alanda önce Hükûmete, Sayın Erdoğan’a, sonra da devlete ve millete savaş açtığını biliyoruz. 17-25 Aralık darbe girişimi ile ülkenin Başbakanını ve ülkenin en stratejik projelerini hedef alan FETÖ’nün ne olduğunu, neyi hedeflediğini ve kim adına iş gördüğünü kimse fark edemedi.
Çoğu saftirikler ve biraz da AK Parti ile Erdoğan karşıtları bu darbe girişimini bir yolsuzlukla mücadele operasyonu olarak takdim etmeye çalıştı. 17-25 Aralık darbe girişiminden sonra bile AK Parti ve Hükümet içinde bu yapıyı hâlâ kavrayamayan, masum olarak gören birçok insan vardı. Sayın Cumhurbaşkanı “Biz o zaman anlattığımızda bazı arkadaşlarımız bizi tam anlamış olsaydılar 15 Temmuz belki olmayabilirdi” diyor. Birçok insanın ve bazı arkadaşlarının kendisini anlayamadığını belirten Cumhurbaşkanı, “Bu alçaklara o dönemde toz kondurmayan, onların böyle kötü niyetlerinin olmadığından bahseden arkadaşlarımız da vardı. 15 Temmuz, bahsettiğim arkadaşların da bunları tanımalarını sağladı” diyor.
Şükredelim ki bu yapı dershaneleri bahane ederek erkenden harekete geçmiş. İyi ki güçlü bir hükümet ve milletin güçlü desteğine sahip olan bir lider, devleti yönetirken yapmışlar. İyi ki muhafazakâr bir kadro ülkeyi yönetirken yapmışlar. Eğer Erdoğan gibi güçlü bir lider olmasaydı bu yapı her şeyimizi ele geçirecekti. Devletimizi ‘üst akıl’a teslim edecekti…
Peki geldiğimiz noktada bu yapı ile mücadele nasıl gidiyor? İlgili ve yetkili-sorumlu tüm kademeler bu tehlikenin büyüklüğünü tam olarak fark edip, titiz bir mücadele yürütüyorlar mı? Bu yapının devlet içindeki uzantıları özellikle de kripto olanların hepsi deşifre edildi mi? Bu soruya gönül rahatlığıyla “evet” demek zor. Çünkü çok iyi gizleniyorlar. Mükemmel takiye yapıyorlar, hedef şaşırtıyorlar. Sizinle sağlam bir bilgi paylaşayım, bunların ne kadar sinsice ilerlediklerini anlayın… Malumunuz 15 Temmuz darbe girişiminden sonra TSK’da kapsamlı bir temizlik yapıldı. Yüksek Askerî Şûra’da terfi edecek general ve amiraller sıkı bir inceleme ve titiz bir araştırma sonucunda belirlendi. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra terfi edenlerin FETÖ ile bağlantılı olması âdeta imkânsız. Ama ne yazık ki ‘ByLock’ meselesinin incelemesinde görüldü ki terfi eden general ve amirallerden 3’ü ‘ByLock’ kullanıcısı. Terfi eden, şu anda görevdeki 3 general ve amiral ‘ByLock’ kullanmış. Cumhurbaşkanı Erdoğan elindeki somut bilgilere dayanarak “ByLock hikâye değil, bal gibi de var” diyor. Hata payının en fazla yüzde 10 olabileceğini, bu sistemin deşifresi sonucunda bütün yapının ortaya çıkarıldığını söylüyor. Yani ‘ByLock’ kullanıcılarının FETÖ’cü olma ihtimali en az yüzde 90.
TSK’da bu kadar temizlik yapılmış olmasına rağmen bünyede hâlâ kripto FETÖ’cülerin varlığını koruduğunu düşünüyorum. Polis-istihbarat, adalet ve ordu ile mülki idarelerden bunların kazınması lazım. Ama son edindiğim ve beni hayrete düşüren yeni başka bir bilgi paylaşayım sizinle. Şu anda görevde olan subay ve astsubaylardan 2 bin 500 kişi ‘ByLock’ kullanıcısı çıktı. TSK’da hâlen görev yapan subay-astsubaylardan 3 bin 600’ünün birinci derecede yakınları ‘ByLock’ kullanıcısı çıktı. Güya en detaylı FETÖ temizliği TSK’da yapıldı. Eğer bu temizliğe rağmen orduda durum böyleyse, diğer kurumların durumunu varın siz düşünün!..
Bu ihanet şebekesiyle işimiz kolay değil. 40 yılda sabırla sızdıkları yerlerden 4 ayda onları tam anlamıyla bulup çıkarmak tabii ki kolay değil. Ama kimse de “Bu iş bitti. Bunları devletten temizledik. FETÖ’yü çökerttik” rehavetine kapılmasın. Hem dünyanın dört bir yanında hem de ülkemizde bu hastalıklı yapıyla mücadele hiçbir bıkkınlığa yer verilmeden devam ettirilmelidir. Metastaz yapmış bir kanser hücresini vücuttan tamamen temizleyip atmazsanız eninde sonunda vücudu sarar ve öldürür. İlgili-yetkili-sorumlu ve etkili herkes hiçbir duygusallığa kapılmadan, hukuk içinde kalarak hiç kimseye acımadan bu mücadeleyi sürdürmelidir. “Ben onu 20 yıldır tanıyorum, kefilim, o öyle olamaz” denilen bir sürü adam dibinizde suçüstü yakalandı. Vazgeçin bu kadar saftirik olmaktan. Gereksiz yere acırsanız bir gün acınacak duruma gelirsiniz.
FETÖ sorunu sadece Sayın Erdoğan’ın sorunu değil; hepimizin-ülkemizin beka sorunu.
TSK’da bu kadar temizlik yapılmış olmasına rağmen bünyede hâlâ kripto FETÖ’cülerin varlığını koruduğunu düşünüyorum