Akşam gazetesi yazarı Kayahan Uygur, Gülen örgütündeki “efendi-köle” ilişkisini analiz etti. Uygur “sahte Mesih” dediği Gülen için yakın dönemde “arabuluculuk” yapanlar olduğu kulisini de şöyle yazdı:
“Yakın dönemde İngiliz ekolünden bazı ‘arabulucular’ sahte mehdi ile hükümeti barıştırmak için seyahatler yaptılar. Halbuki kendini kainat imamı sanan şahsın Türkiye’yi avuçlarının içine almadan hiçbir uzlaşmaya razı olmayacağını bilmeleri gerekirdi.“
Uygur’un yazısı şöyle:
TÜRKİYE TARİHİNDE İLK KEZ
Totaliter örgütlerde liderle üyelerin ilişkisi efendi-köle ilişkisidir. Paralel Yapı bu ilişkiye bir de ruhani boyut katmıştır ve bu örgütü tanımlayan asıl özelliktir. Sadece liderin bilip erişebildiği tartışılmaz yasaların varlığına inanmak kölelikten de öte “kula kul olmak” anlamına gelir. Totaliter liderlerin hemen hepsi putlaştırılmıştır. Ama Türkiye tarihinde ilk kez bir insana hem mehdi ve mesih yakıştırmaları yapılmış, hem de ‘kainat imamı’ sıfatı kullanılmıştır. Demek ki örgüt ne sivil toplum örgütü ne de İslami cemaattir. Kullanılan sıfatlar ve kıyametçi söylem önemlidir. Örgütte bir yanda Paralel Vaiz vardır, diğer yanda ise onun kulları! Kendini şakirt olarak nitelendiren kişi tüm hayatını, varlığını, ailesini, geleceğini, kısaca her şeyini ona adamıştır.
MESİH İDDİASINDAKİ PARALEL VAİZ
İslam’a göre Kuran’ı-Kerim Allah (CC)’ın kelamıdır. Bu dünya bir imtihan yeridir ve uyulması gereken ilahi yasa oradadır. Paralel Vaiz ise kendi icat ettiği karmaşık bir söylem metoduyla Kuran-ı Kerim’in bir sırlar kitabı olduğuna ve kendisinin de en azından içinde yaşadığımız dönem için bunun ifşasıyla görevlendirildiğine taraftarlarını inandırmıştır. Kendi yayın organlarında bütün dünyanın gözü önünde açıkça mehdi veya Mesih sıfatlarıyla nitelenen Paralel Vaiz’in bu iddiası ve örgüt içindeki konumu tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır.
ÖRGÜTÜN PARALEL KÖLELERİ
Paralel Vaiz, kendi taraftarlarının mallarına da, canlarına da sahiptir.Kölelerin örgüt nazarında bir eşyadan farkı yoktur. Hatta örgüt görevi için verilen bir icazetle, insanlar değer ve onurlarını da feda edebiliyorlar. Erkek-kadın paralel köleler, örgüt ne isterse onu yapmak zorundadır. İşte bunun için onlardan ilk görev olarak Paralelci olduklarını gizlemeleri istenir. Çünkü döneme ve ortama göre kendilerine görev verilecektir. Onları karşımızda Ak Partili, CHP’li, MHP’li, liberal hatta sosyalist olarak görebiliriz. Polis, alufte, subay, öğretim üyesi, özel şirketin ‘sırdaş’ muhasebecisi olarak da karşımıza çıkabilirler. Ama bir-iki sözcü hariç hiçbir zaman gerçekte ne olduklarını söylemeyeceklerdir.
KENDİNİ ALTIN NESİL ZANNEDEN ALTIN KAFES KÖLELERİ
Örgüt mensupları ‘maneviyat-ı şahsisi mesih özelliğine sahip’ bir camianın mensubu olmakla bir ayrıcalık kazandıklarını sanmaktalar. Tabii, örgütsel destekle bu dünyada da madden güvenlik içinde olduklarını düşünüyorlar. Kendini altın nesil zanneden bu altın kafes köleleri bunu da bir üstünlük addedip cemaat dışı insanlara çok küstah ve kibirli davranmışlardır.
Filozof Hegel’in dediği gibi köle sahibi ile köle arasındaki ilişkide varolabilmek için iki taraf da birbirine muhtaçtır. Köleler olmasaydı Paralel Vaiz de olmazdı. Örgüt onlara içinde bulundukları geleneksel yapılardan ve zor koşullardan kurtulup güvenli bir biçimde toplumun üst katmanlarına sirayet etme imkanı vermiştir. Onlar da bunun bedelini kendileri ve ailelerinin özgürlüğüyle ödemişlerdir.
YAKIN DÖNEMDE İNGİLİZ EKOLÜNDEN “ARABULUCLAR” SAHTE MEHDİ İLE HÜKÜMETİ BARIŞTIRMA SEYAHATLERİ YAPTILAR
Elbette ki, devlet içinde Paralel Yapı oluşturanlarla Cemaat’a hizmeti İslam’a hizmet olarak sanan saf insanları birbirinden ayırmalıyız. Ancak, Paralel Vaiz’i mehdi veya mesih olarak düşünenleri bu saf insanlar arasında sayamayız. Bir an için örgütün devlet içindeki paralel yapıyı tasfiye ettiğini düşünelim. Kıyameti yakın, bu şahsı mehdi, örgütünü de ‘mesih’ olarak gören kişilerin başarıya ulaşmak için başka ve en az paralel yapılanma kadar zararlı faaliyetlere girişmeyeceklerini kim garanti edebilir?
Yakın dönemde İngiliz ekolünden bazı ‘arabulucular’ sahte mehdi ile hükümeti barıştırmak için seyahatler yaptılar. Halbuki kendini kainat imamı sanan şahsın Türkiye’yi avuçlarının içine almadan hiçbir uzlaşmaya razı olmayacağını bilmeleri gerekirdi. Yoksa maksat, örgütün yıllar boyunca aldattığı muhafazakar kesimi malum ekol adına bir kez daha gaflete düşürmek miydi?
Bilmedikleri şu: Artık köleler ayaklanmaya başlamış, çevrelerindeki hür insanlar da uyanmıştır. Bu aşamadan sonra paralele karşı mücadele artık siyasetin de sınırlarını aşmış, ülkede ve halk içinde örgüte karşı büyük tepki oluşmuştur. Yeni Türkiye’de kula kulluk devri kapanmıştır.
Ne uzlaşması yav! Onlar her kim ise kendi kendilerine gelin-güvey olmuşlar. Böyle zırvalık mı olur. Bunlarla uzlaşmak demek ilmiği boynuna geçir demektir. Yok böyle bir şey, bunu kimse kabul etmez, edemez. Ötesi bunlarla uzlaşıldı mı Allah’ın gücüne gitmez mi? Dini kendi menfaatleri, sapık emelleri için kullananlarla uzlaşmak onların günahlarına ortak olmak demektir. Vatanı üç kuruşa satılığa çıkarmışlarla uzlaşan her kim olursa olsun Vatan Hainidir. Uzlaşmaya gideni tarihte, bu millette affetmeyeceğini herkes bilsin.