Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çalışma ofisine dinleme cihazı konulmasıyla ilgili açılan davada, dönemin Başbakanlık Müşaviri ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Varank “tanık” olarak dinlendi.
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Ali Özkaya, 5 firari sanıktan Sedat Zavar ve Enes Çiğci’nin Türkiye’nin Sırbistan’daki temsilciliğine müracaat ederek, eşleri için pasaport talebinde bulunduklarını bildirdi. Özkaya, sanıklar hakkında uluslararası yakalama kararı çıkarılmasını ve mal varlıklarına tedbir konulmasını istedi.
Sanıklardan avukatı Mehmet Sürer, müvekkili Serhat Demir’in soruşturma başlamadan önce, Ocak 2014’te yurtdışına gittiğini ve “soruşturmadan kaçtığı iddiasını kabul etmediğini” söyledi.
Müvekkilinin nerede tedavi gördüğünün sorulması üzerine Sürer, “Nerede olduğunu bilmiyorum, ama tedavisinin devam ettiğini biliyorum. İlk gittiği yer Almanya’ydı” dedi.
Sanıklardan Ahmet Türer, söz alarak, dosyayı celse arasında incelediğini, tanıkların anlatımlarında ve savcılık evraklarında hakkında yanlış bilgiler olduğunu, bunlara ilişkin beyanda bulunmak istediğini bildirdi.
Mahkeme heyeti, Türer’in beyanlarının, tanık anlatımlarından sonra dikkate alınabileceği gerekçesiyle bu aşamada dinlenmesine gerek olmadığına karar verdi.
Mustafa Varank “tanık” olarak dinlendi
Daha sonra tanıkların dinlenmesine geçilen duruşmada, ilk olarak Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Varank salona çağrıldı.
Varank, olay tarihinde Başbakan Müşaviri olduğunu bildirerek, şunları söyledi:
“O tarihteki Başbakanlık Müsteşarımız Efkan Ala, arama tarama faaliyetlerinin verimli olup olmadığının kontrol amaçlı MİT Müsteşarı ile görüşmüş ve ‘Sizin ekipmanlarla da bu işi yapalım’ demiş. Bunu Cumhurbaşkanımıza (Erdoğan) arz etmişler. Cumhurbaşkanımız bana, MİT ekibinin başında bulunmam için talimat verdi. Daha önce korumaların yaptığı faaliyetlerde de başlarında durmuştum. Cumhurbaşkanımızın konutuna gidecekleri zaman başlarında dururdum. Cumhurbaşkanımızın o dönemde ameliyatı vardı, fırsat olduğu vakit MİT’e bu işin yapılabileceğini söyledim.
Ben ve başlarında B.A’nın olduğu 3 kişilik MİT ekibi Keçiören’deki ofislerden başladık. Orada Cumhurbaşkanımızın 2 tane ofisi var. Arama-taramaya 1 nolu daireden başladık. Bir süre sonra elinde anten şeklinde alet olan arkadaş sinyal tespit ettiğini söyledi. Sinyalin bulunduğumuz daireden gelmediği anlaşıldı. Yan tarafta, Sayın Cumhurbaşkanımızın kütüphanesi vardı. Sinyalin, orada telefonların bulunduğu konsolun olduğu yerden geldiği tespit edildi. Çoklu priz kapatıldığında sinyalin kesilmediği, fişten çekildiğinde kesildiği belirlendi. Bir aletle, prizin röntgenini çektiler ve içinde kabloları olan düzenek çıktı.”
Varank, sürece refakat ettiğini, arama-tarama konularında uzman olmadığını belirterek, cihazın bulunduğu yerden sökülmesi kararının, MİT ekiplerince verildiğini söyledi.
“Devlet güvenliği açısından çok mahrem görüşmelerin yapıldığı yer”
Daha sonra AK Parti Genel Merkezi, Başbakanlık Merkez Bina ve Başbakanlık Resmi Konutlarında da arama-tarama yaptıklarını anlatan Varank, “Sayın Cumhurbaşkanımızın evinin altındaki kütüphanesi çok sık kullandığı bir yer değildi ama devletin güvenliği açısından çok mahrem görüşmeleri yaptığı bir yer olduğunu söyleyebilirim. Bu görüşmelerin içeriğini ve katılımcılarını ancak üç dört kişi bilebilir” dedi.
Erdoğan’ın, o dönemde Başbakanlık Resmi Konutu’nu sıkça kullandığını, burada jammer bulunduğunu, ancak bu aletlerden verim alınamadığına şahit olduğunu ifade eden Varank, “Özellikle 3G çıktıktan sonra doğru dürüst telefon sinyallerini bile kesmediğine şahidim” dedi.
Varank, jammerların çalışmadığı, verimsiz olduğu, sık sık arıza yaptığı, dinleme cihazlarını kesmediği, yenilerinin alınması gerektiğine ilişkin bir rapor bulunduğunu bildirdi, ancak kriptolu telefonların karasal hattan çalıştığı için jammerdan etkilenmeyeceğine dikkati çekti.
Varank, soruları yanıtladı
Sanık avukatlarının sorularını yanıtlayan Varank, “Neden adli makamlara bilgi verilmedi?” sorusu üzerine, “Ben adli makamlara karşı sorumlu değilim. Bize bu emri veren Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanlık Müsteşarımızdı. Biz bulduktan sonra gerekli yerlere haber verdik. Bir Başbakanın ofisinde dinleme cihazı çıkması casusluk faaliyetidir. Bunu araştırmakla görevli iki kurum MİT ve Emniyet İstihbarattır” dedi.
“Başbakanlık Koruma Dairesinden bir personelin arama-taramalarda bulunmamasının sebebi” sorulması üzerine Varank, ofislere ve konuta adli soruşturma ya da delil toplamaya değil, bir nevi teftiş amacıyla gittiklerini anlattı.
Böcek bulunduktan sonra, ekipteki B.A’nın söylemesi üzerine böceklerin fotoğraflarını kendisinin de çektiğini belirten Varank, daha sonra bunları Teftiş Kuruluna verdiğini bildirdi.
Varank, “Koruma polisleri, refakat için neden içeri alınmadı?” sorusunu yanıtlarken, “Biz ofislerde bulunduğumuzda zaten korumaları içeri almayız. Ben zaten başlarında olduğum için ‘Gerek yok’ demişimdir. Arama-tarama sırasında ben hiç odadan çıkmadım. Ancak böceğin bulunduğu kalıbı gördüğümüzde teknisyen ve konut müdürünü odadan çıkardık” bilgilerini verdi.
Böceğin bulunduğu yerleri gören kameraların kayıtlarının neden alınmadığı yönündeki soru üzerine Varank, “Ben soruşturma makamı değilim, araştırma yapmadım. MİT ekibi ya da Başbakanlık Koruma kayıtlarla ilgilenmiş midir, bilmiyorum” dedi.
“Böceğin alıcı taraması için 25 gün niye beklendi?” sorusunu, “Onu bilmiyorum. Onu MİT’e soracaksınız” diye yanıtlayan Varank, böcek bulunduktan sonra dönemin Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala ile konuştuğunu, aynı akşam Erdoğan’a da bilgi verdiğini ve sonraki süreci Ala’nın yönettiğini anlattı.
Bir diğer soruyu yanıtlarken, Ala’nın hassasiyet göstererek, “Başbakanlık Koruma’daki arkadaşlarımız arama yapıyor ama bunun rutin olmaması lazım. Ansızın da yapılması gerekir” dediğini ve bu şekilde ilgili yerlerde arama-tarama yapılmasını istediğini ifade eden Varank, “Müsteşar Bey’in, ‘Bunun sonuna kadar gideceğiz’ dediğini, MİT’in ve Emniyet İstihbaratın araştırmaya başladığını biliyorum. Ama detaylı bilgim yok” diye konuştu.
Varank, priz üzerinde parmak izi ve DNA incelemesine ilişkin sorular üzerine, bu konularda uzman olmadığını, ilgili personelin ne karar verdiyse, sürecin o şekilde işlediğini kaydetti.
“Şunu gözlemliyorduk: Zeki Bulut daha yetkiliydi”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Ali Özkaya’nın sorusu üzerine Varank, 2005’ten beri Erdoğan’ın hizmetinde çalıştığını belirterek, “Zeki Bey’lerin döneminden önce iki farklı koruma ekibi vardı, onlarla çalıştık. Zeki Bey geldiğinde referansını bilmiyorduk. Ama, Mehmet Bey her ne kadar amir konumunda olsa da şunu gözlemliyorduk: Burada personel alımında, Zeki Bulut daha yetkiliydi” ifadelerini kullandı.
Söz alan eski Başbakanlık Koruma Dairesi Şube Müdürü sanık Zeki Bulut, “Tanık, kimin, nasıl alındığı konusunda detaylı bilgiye sahip. Benim nasıl alındığımı biliyor musunuz ya da diğer arkadaşların?” sorusunu yöneltti.
Varank, bunun üzerine, “Bir örnek vermek istiyorum. Geçmiş dönemden kalan arkadaşlar, ‘Ahmet Türer diye bir arkadaş var, şark hizmeti için Diyarbakır’a tayini çıkmış, ama hemen geçici görevlendirmeyle Başbakanlığa geri çağrılmış. Bunu kimseye yapmıyorlar, ama Zeki Bey’in yakını olduğu için kendini koruyorlar’ demişlerdi” bilgisini verdi.
Tekrar söz alan sanık Bulut, ilk celsede sanık Ahmet Türer’in, “Mücahit Arslan’ın referansıyla alındığını beyan ettiğini” söyledi.
Sanıklardan dönemin Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanı Mehmet Yüksel ise “bir konuda düzeltme yapmak istediğini” belirterek, “Başbakanlık Koruma Dairesinde ilk göreve geldiğimizde böcek tarama cihazları yoktu. Bunu biz oluşturduk. Bunların bir-iki yılda bir yenilenmesi gerekiyor. Bizim cihazların yenilenmesi talebimiz oldu. Sayın Müsteşarımız ile veda konuşması yaptığımda, ‘Benden sonra gelen arkadaşım bilmeyebilir. Cihaz talebimiz oldu, bu gecikti. Bir an önce alınsın’ dediğimi çok iyi hatırlıyorum” diye konuştu.
Sanıklardan Hasan Palaz’ın avukatının Varank’a soru yöneltirken, “dönemin başbakanı” ifadesini kullanmasına, Erdoğan’ın avukatı Ali Özkaya, “Dönemin Başbakanı ifadesi çok özel bir ifade. Silivri’de tutuklu polislerin ifadesidir, bir daha kullanmasınlar” diyerek tepki gösterdi.
Avukatın daha sonra Erdoğan için “Sayın Cumhurbaşkanımız” demesi dikkati çekti
MİT ekibi dinlendi
Davada, cihazı bulan MİT ekibi de “tanık” olarak dinlendi
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada dinlenen, böcekleri bulan ekibin başındaki MİT görevlisi B.A, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kendisini arayarak Başbakanlıktan aranacağını söylediğini ve arama tarama çalışmalarına nezaret etmesi talimatı verdiğini belirtti.
B.A, şunları söyledi:
“Konu hakkında bilgim yoktu. Hazırlığımızı yaptık. 10-15 gün sonra özel kalemden aranarak Mustafa Varank Bey’in telefon numarası verildi. Subayevleri’ndeki konuta vardığımızda Sayın Varank’ı aradım ve arama çalışmalarına başladık. 5-6 değişik türde arama yaptık. Frekans taraması sırasında bariz sinyal geldi. Diğer daireden sinyali yakaladık. Ekipte 3 arkadaş daha vardı. Yapılan x-ray araması sonucunda cihazı bulduk ve teknik açıdan detaylı inceleme için müsteşarlığa götürdük.”
Cihazı bulduktan sonra cihazla ilgili civarda ne kadar yayın yapıldığının öğrenilmesi için detaylı çalışma yaptıklarını anlatan B.A, “Özel ekipler gezdirerek çevrede kayıt yapılabilecek yerleri tespit etmeye çalıştık. Mutlaka alıcısı bunu dinleyebilir. Uzaktan yönetilen çok profesyonel bir cihazdı. Ondan sonra da tespit ettiğimiz yerleri başka bir ekibe devrettik” dedi.
“Uluslararası boyutu olabilir”
Yaptıkları işlemin idari olduğunu söyleyen B.A. şunları kaydetti:
“Analog değil, dijital bir cihazdı. Bunu götürdük, detaylı incelettik. Müsteşar beye bilgi verdik. ‘Uluslararası boyutu olabilir’ diye düşündü. Sonuçta Başbakan… Cihazın nereden alındığı, nerelerde satıldığına dair incelemeler, bazı yazışmalar yaptık. İnternetten ve alışveriş yaptığımız firmalardan bu cihazı kimin sattığı, hangi ülkenin üretimi olduğu konusunda detaylı tarama yaptık.
Başbakanlık Resmi Konutu’nda bulunan ürün de aynıydı. Ama üzerindeki seri numaraları, üretim tarihlerini gösteren her şey silinmişti. Her aramada muhakkak refakatçi olur. İstanbul’daki konut ve ofiste, AK Parti Genel Merkezi ve Başbakanlıkta da aramalar yaptık.”
“Sanırım arkadaşlar çok fazla film izliyor”
Sanık avukatlarından Ümit Türkel’in kanıtlarda parmak izi aramasının yapılıp yapılmadığını sorması üzerine tanık, “Zaman zaman MİT personeli, büyükelçiliklerde, hassas yerlerde ve devlet büyüklerine ait mekanlarda arama yapıyor. Bu konuda da arama yaparken, adli bir vaka olarak gitmedik, rutin arama yapmak için gittik. Adli olay olmadığı için eldiven ya da koruyucu bir şey kullanmadık” diye konuştu.
“Neden birkaç gün sonra söküp, cihazın nereden dinlendiğini bulmadınız” sorusuna B.A, “Dünyada böyle bir teknoloji yok, varsa bilmek isterim. Sanırım arkadaşlar çok fazla film izliyor” karşılığını verdi.
Sanık İbrahim Sarı’nın “Taramalarda sinyali siz mi gördünüz, başka biri mi size söyledi?” sorusu üzerine B.A, “Ben orada arama ekibinde amir pozisyonundaydım. Başka bir arkadaşımız sinyal yakaladığını söyledi. Bizler de o andan itibaren çalışmalarımızı yaptık” dedi.
Sanık avukatlarının, “neden cihazın çıkarılması için prizin kırıldığının” sorulmasına B.A, “Hemen kırmadık, cihazı sökerek müsteşarımıza gösterdik. Ondan sonra laboratuvar ortamında yapılan çalışmalarda cihazın kriptolu olduğu ortaya çıktı” dedi.
Cihazın sonraki inceleme sürecinde nasıl saklandığının sorusuna B.A, “Cihazda yapılan incelemelerin ardından numuneler alınarak poşete konuldu. Yıldız ve İstanbul Teknik üniversitelerine yazı yazdık ve bu konuda ne çalışma yapabileceklerini sorduk. Olumsuz yanıtın ardından cihaz TÜBİTAK’a gönderildi. Tam hatırlamıyorum ama kaybolmaması için poşete koyduk” ifadesini kullandı.
Sanık avukatlarının arama tarama yapılırken kapıdaki polisin refakat etmesinin istenip istenmediğinin ve kapıların kilitlenip kilitlenmediğinin sorulması üzerine B.A, böyle bir şey olmadığını ve konuta gittiklerinde Mustafa Varank’ın kendilerine refakat ettiğini söyledi.
Diğer tanıklar
Arama-tarama ekibinde yer alan MİT görevlisi A. A. A. ise Aralık 2011’de B.A’nın hazırlanmalarını istediğini, sonraki günlerde de arayarak nereye gideceklerini söylediğini anlatarak, şunları kaydetti:
“Konuta gittiğimizde Mustafa Varank oradaydı. Taramalarda, oradan görevli bir kişinin refakatçi olmasını isteriz. Çalışmaya başladık. İki odadan önce sol taraftakine girdik. Elektrik radyo sinyallerinin takibiyle ilgili çalışmaya başladım. Spektrum taramasında sinyal tespit ettim. Ofise gittiğimde cihaz ekranında sinyalin arttığını gördüm. Makamda sinyal arttı. Tanımlayamadığımız bir sinyal vardı. Kablosuz telefonlar yayın yapıyor olabilirdi, onları çıkardık. En son çoklu prizin fişini çekince sinyalin gittiğini, takınca geldiğini gördük. Çoklu prizi aldık, açtığımızda özel bir kalıp gördük.”
Ardından AK Parti Genel Merkezi, Başbakanlık Merkez Bina’da ve Başbakanlık Resmi Konutu’nda arama-tarama yaptıklarını anlatan tanık, bu defa özellikle çoklu prizlere baktıklarını, Başbakanlık Resmi Konutu’nda, makamda da sinyal vermeyen ikinci böceği bulduklarını ifade etti.
A.A.A, daha sonra Erdoğan’ın İstanbul Kısıklı’daki evi ile Dolmabahçe Ofisinde de arama yaptıklarını, ancak dinleme cihazı bulunamadığını anlattı.
Tanık, ikinci böceğin sinyal vermemesinin sebebinin sorulması üzerine, “Böcekler uzaktan kumandalı olabiliyor. Tahminimce böyle bir uygulama vardı” dedi.
Ekipteki bir diğer MİT görevlisi Y.K. de Aralık 2011’de önemli bir görev verileceğinin söylendiği, bununla ilgili her an hazır olmalarının istendiğini anlatarak, şunları söyledi:
“Görevin ne olduğunu, gideceğimiz gün öğrendik. Önce Keçiören’deki ofise gittik. Giriş kattaki ofiste bizi polisler karşıladı. Soldaki odada teknik aramaya başladık. İçeride faaliyet devam ederken, spektrum cihazında bir pik gördük. Yandaki odada, kriptolu telefonun altında, pikin daha da yükseldiğini fark ettik. Prizin x-ray’ini çektiğimizde başka bir yapı gördük. Bunları biliyor ve tanıyoruz. Emin olmak için prizi açtığımızda platform altına gizlenmiş vericiyle karşılaştık. Buradaki çalışmalar bitince merkeze dönmeden, aynı gün başka yerde arama yaptık. Daha sonra ikinci cihazı bulduğumuz Başbakanlık Konutu’na gittik. Sinyal yoktu. Dedektörle gezdim, hiçbir yerde aletimde sinyal görmedim. Fakat gözle görmem gerekiyor bazı şeyleri. Ben, cihaz göstersin ya da göstermesin prizlerin içini açarım. Büyük salondaki işimi bitirince, çalışma ofisinde yine grup priz içinde aynı platform altına gizlenmiş yapıyla karşılaştık. Cihaz kapalıydı, uyutulmuştu. Mustafa Varank da oradaydı. Bunları tespit edince kapağı açtık, ama verici cihazları içinden çıkarmadık. Cihazları B.A’ya teslim ettik. Cihazlar bizden alındıktan sonra bizim AR-GE departmanına verildiği söylendi.”
Tanık, sonra Erdoğan’ın İstanbul Kısıklı’daki villası ile Dolmabahçe Ofisi’nde de arama yaptıklarını, ancak bir şey bulamadıklarını belirtti.
Cihazların menşeiyle ilgili bir şey söyleyemeyeceğini kaydeden tanık Y.K, sorular üzerine sonradan böyle bir arama tarama faaliyeti yapmadıklarını söyledi.
Tanık, böcek çalışmadan, alıcısını tespit etmenin mümkün olmadığını bildirerek, “Açık alanda bu cihazlar bazen 100, bazen 500 metreye sinyal gönderir. Kapalı alanda mesafe düşer” dedi.
Arama-tarama ekibindeki diğer MİT görevlisi M.D. ise önceki tanıklarınkiyle benzer beyanda bulundu.
M.D, bir soruyu yanıtlarken, “böcek”lerin çalışması için bir miktar enerji alması gerektiğini bildirdi ve bu sebeple elektrik bağlantısı olan yerlere dikkat ettiklerini anlattı.
Tanık, bulunan cihazların menşeini bilmediğini aktardı. (aa)