MEDYAGÜNDEM- Radikal gazetesinijn blog sayfalarında yayınlanan Mücahit Özdoğan imzalı bir yazıda, cemaatin İngilizce gazetesi Today’s Zaman’ın Gezi Parkı olayları sürecindeki tutumu masaya yatırılıp örneklerle çarpıcı bir analiz ortaya kondu.
Today’s Zaman’ın Neo-con ve Türkiye karşıtı Avrupa ile aynı “ağızla” nasıl bir operasyon yaptığını Özdoğan, cemaatin gazetesinin nasıl büyük bir fitneye imza attığını da gözler önüne serdi.
İşte o yazı:
(…)
Today’s Zaman’ın Gezi Parkı’ndaki tutumu ve yeni siyaset tasarımı
Mücahit Özdoğan
Mayıs sonunda başlayan ve haziran ayı boyunca devam eden Gezi Parkı olayları, devam ettiği süre boyunca Türkiye’nin ve şaşırtıcı, bir o kadar da analize değer bir şekilde Dünya medyasının gündemine tam manasıyla ambargo koydu. Eylem boyunca izlediğimiz şiddet görüntüleri bir yana eylemi, özellikle bazı yazar ve önemli kurumların bilinç altını görmemizde bize yardım eden turnusol kağıdı olarak görmemiz mümkün.
Eylem boyunca özellikle Today’s Zaman yayın politikasıyla beni en çok şaşırtan gazetelerin başında geliyor. Hatırlarsınız eylem, bir silahsız devrim ve hükümeti istifaya çağıran bir eyleme dönüşmüştü. Böyle bir ortamda alınacak en önemli tavırlardan biri meşru bir hükümeti sandık olmaksızın düşürmeye çalışan eylemcilere karşı tepki koymaktır.
“Demokrasi sadece sandık değildir” diyerek seçim ötesi bir hükümet değişikliği isteyenlerin iyi niyetli olmadıkları açıktı. Hükümetin düşmesini istemelerine sebep teşkil eden noktada en büyük argümanları da kendilerine göre Erdoğan’ın “diktatörleşmesiydi.” Şu an Mısır’daki darbe ve katliam da bu “diktatörleşme” argümanı altında vücut bulan muhalif kesimin Tahrir’de toplanması ve ordunun da bundan pay çıkarması neticesinde meydana geldi. Tabii ki Mısır ordusunun bu tavrı sadece yerel dinamikle değil, dış dinamikle açıklanmalıdır.
Mısır’da sırf belli bir kesimin istemediği yasalar çıkarılıyor diye darbe yapıldığını görmek, tüm Orta Doğu ülkelerinin, ordularının demokratik sınırlarını tartışmaya kapalı şekilde belirlemeleri için bir ders ve önlem alınması gereken olay niteliğindedir. Tüm ülkeler ordularını uluslar arası etkiden korumalı milli bir yapılanmaya gitmelidir.
Belki de Ergenekon operasyonu yapılmasaydı Türkiye’de de bir darbe girişimi olabilirdi. Çünkü ülkemizde Gezi Parkı’yla beraber gördük ki darbe, bazı muhalif kesimlerde bastırılmış bir duygu ve aynı zamanda sevmedikleri hükümeti devirme aracı olarak görülüyormuş. Eğer darbe olsaydı eminim ki protestocuların çoğu “Darbe kötü ama Ak Parti iktidarı kendi kaşındı” minvalinde açıklamayla darbeyi savunurlardı. O yüzden bu toplum hareketlerine Mısır’a bakarak daha dikkatli yaklaşılmalı devletler.
Neo-conlar ve İsrail, Orta Doğu’daki İslami hükümetlerin kendilerine, çıkarlarına zarar vereceğini bildiği için ülkelerde bu tip kalkışmalara zemin hazırlayacak yazı ve söylemleri teşvik ediyor. Hatta çoğuna referans oluyorlar. Mısır’da yaşananlar ve haksız yere yapılan darbeyi meşrulaştırmak için söylenen sözler, yazılar ve kılıflar bu “diktatör” yaftasının ne denli etkili olduğunu bize gösteriyor.
Böyle bir ortamda Today’s Zaman’da çıkan nerdeyse tüm yazılar, Erdoğan’ın gerçekten totaliterleşmesi, diktatörleşmesi ana teması üzerine yazılan yazılardı. Yeni değişimlerle beraber Sözcü Gazetesi muhalifliğine benzer bir görünüme bürünen Taraf Gazetesi’nde yazan bazı yazarların da Today’s Zaman’da yazdıklarını hatırlamakta yarar görüyorum.
Burda, aslında önemsiz bir ayrıntı gibi görünen fakat bence kilit noktayı oluşturan en önemli husus bu yazıların sadece Today’s Zaman’da yayınlanması ve Türkçe yayınlanan Zaman’da aynı minvalde yazıların yayınlanmamasıdır. Bu bence eylem boyunca varlığını hissettiğimiz, eylemcilere olan dış destek, dünya medyasının olaya olan aşırı ve şüphelendirici ilgisiyle alakalı bir durum.
Bir düşünün; siz, örneğin; Almanya’daki haberleri öğrenmek için İngilizce yayınlanan Alman gazetesine bakarsınız değil mi? Peki Türkiye’deki olayları merak eden yurtdışındaki insanlar, Türkiye’de yaşananları öğrenmek için hangi gazeteye bakar? Tabii ki de İngilizce yayınlanan Today’s Zaman’a veya başka İngilizce yazılmış gazetelere bakar. Türkçe olan Zaman’ı açmaya bile yeltenmez.
Eyleme olan dış destekten bahsettim. Bu “dış” desteği düşündüğümüz zaman Erdoğan’ı “diktatör” ilan eden yazıların sadece Today’s Zaman’da yayınlanması daha anlamlı bir hale geliyor. Bu tamamen dışarıya bir mesajdır. “Endişelerinizde haklısınız, Erdoğan totaliterleşiyor ve diktatör hevesli” imajını verme amaçlıdır. Yurtdışındaki insanlara Economist dergisiyle beraber manipülasyon uygulamaktır. Hükümeti düşürmeye çalışan bir grup karşısında Today’s Zaman, hükümetin yanında olmalıydı. Hem de böyle hassas bir ortamda.
Demokrat, İslâmi bir parti vurgusundan çok İsrail ve Neo-conlarla daha iyi anlaşacak bir parti vurgusu Today’s Zaman’ca ön plana çıkarılmaya çalışılıyor. “Bakın Erdoğan’ın arası İsrail’le bozuk” diyerek onu eleştirmeye çalışmak, yazarların arka planını ve alt metnini çok net gösteriyor.
Totaliterleşme iddialarını destekleyen önemli argümanlardan biri de; Başbakan’ın Milli iradeye saygı mitinglerini yapması ve burada seçmenlerine güven verici açıklamalar yapmasıdır. Sonuçta Başbakan bir siyasetçidir, bu tür karmaşık ortamlarda kendi tabanını düşünmesi normaldir. Kucaklayıcı olmamak değildir bu. Eğer eylem gerçekten samimi bir muhaliflikle ilerleseydi, Başbakandan herkesi memnu etme çabası içindeki mesajları gelebilirdi. Ki yardımcısı, vali ve belediye başkanı vasıtasıyla özür dilendi, geri adım atıldı. Ama hep dediğimiz gibi olay hükümetin düşürülmek istemesine vardığı için bu noktada güveni sağlamalıydı Başbakan. Erken seçim gibi kararlar almaması önemliydi. Çünkü bu, demokrasimizin kırılganlığını gösterirdi ki, tamamen ülkenin aleyhinedir. Muhalif medya sayesinde de bir “zafer” olarak ilan edilmesi kaçınılmazdı. Yani bu tip tavizler verilmemesi doğrudur.
Öte yandan Sosyal medyadaki Türkiye’yi fazla tanımayan insanların ise bu olayı, dikta bir rejime başkaldıran halk kitlesi olarak görmesi ve eylemcilere destek vermesinin önemli sebeplerinden biri de bu İngilizce yayınlar olabilir. Sonuçta yurtdışındaki haber ajansları ve televizyon kanalları da Türkiye’deki medya kurumlarından destek, bilgi alıyor; haberlerini, yayınlarını ona göre yapıyorlar.
Bu söylediklerime niyet okumak diyebileceklere bir örnek vermek istiyorum; Türkçe Zaman’ın Kahire temsilcisi Cumali Önal, Mısır’ın El Vatan gazetesine verdiği röportajda Erdoğan için diktatör tabirini kullanmıştı. Tabii ki İngilizce olarak. İngilizce olması önemli çünkü benim söylediklerimi doğrulayan bir olay bu. Aynı tabiri Türkçe olarak kullanabileceğini veya bunu bir Türk televizyonunda söyleyebileceğini kesinlikle sanmıyorum. Zaman Gazetesi bunu yalanladı ancak ses kayıtları mevcut. Bu kayda çok rahatça ulaşılabilir. Açıkça bu tabiri kullanıyor.
Türkiye ve Dünya liberallerinin Erdoğan’a yüz çevirmesine çalışıldığı da düşünülmesi gereken önemli bir noktadır. Göreve geldiğinden beri anti-demokratik yapılarla mücadele etmiş olan Ak Parti iktidarını, anti-demokratikleşmeyle, özgürlüğü kısıtlamayla yaftalamaya çalışmakta bir ironi olsa gerek. Fakat bu yaftayı yapıştırmada, dış medya bazında başarılı oldukları bir gerçek.
Türkiye’deki bazı liberal gazeteciler ve yorumcular, eylem boyunca sözü edilen dış bağlantıyı alaya aldılar ve eski Türkiye refleksi olarak gördüler. Daha doğrusu görmeye çalıştılar. Bu dış destek hususunu dalgaya alıp, eylemciler için doğru düzgün eleştiri yöneltmemeleri de insanı düşündürmüştü/düşündürüyor. Dış destek mevzusunun “komploculuk” olmadığını Today’s Zaman’ın yayın politikası daha net olarak kanıtlıyor.
Bu diktatörleşme yazılarının haricinde gazetenin asıl tavrını belli eden noktalardan biri de çoğu ankette %50’ye yakın ve %50’yi geçen oy oranına sahip Ak Parti’nin Today’s Zaman’da yayınlanan ve partinin oyunu %35 olarak gösteren Metropoll anketinin yayınlanmasıdır. Şimdi denilebilir ki; “Gazete anket yayınlayamaz mı?” Elbette yayınlar; ama tarafsız bir şekilde. Sadece bu anketi yayınlayıp diğerlerini yayınlamazlarsa; burada amaçlanan bir hedef var demektir. Soruyorum; Today’s Zaman, daha ayrıntılı ve güvenilir bir şekilde yapılmış olan anketleri yayınlamayıp neden özellikle bunu yayınladı? Burada yapılmak istenen dışarıya “Ak Parti’nin arkasındaki büyük halk desteği eriyor” mesajı vermektir. Çünkü yurtdışında insanların kafasındaki Ak Parti imajı; arkasında büyük halk desteği olan demokrat, İslâmi bir parti hüviyetidir. Bu imajı yıkmak, eylem boyunca yazdıkları “Diktatör Erdoğan” imajı verme isteğine giden yolda önemli bir adımdır. Eğer diğer anketleri de yayınlasalardı, bunu söylemezdim.
Taraf Gazetesi’nde yazan ve Today’s Zaman’da da yazıları çıkan Emre Uslu gibi 7 Şubat Operasyonu ve öncesinden bu yana Başbakanın aleyhinde yazılar yazan Uslu’nun Erdoğan için “güvenilmez, tahmin edilemez” sıfatları kullanması ve bu sıfatların da daha önce Neo-con olduğu herkesçe bilinen Morton Abramowitz tarafından kaleme alınması gerçekten ilginç ilişkiler ağını beraberinde getiriyor. Bu verdiğim örnek Gezi olayından daha önce yazılmış yazılar. Amacım Today’s Zaman’daki yazıların arka planını görmeye çalışmak.
Genel çerçeveye baktığımız zaman Today’s Zaman Gezi eylemi boyunca Neo-con ve Türkiye karşıtı Avrupa etkisinde kalmıştır. Ortaya attıkları çoğu fikir, Neo-con’ların Başbakan’a bakış açısını tekrarlayan bir düzlemdedir.
Sadece Neo-con bağlantılı yazarlar yok bu oyunun içinde. Neo-conlarla irtibatlıdır belki bilmiyorum ama aynı dönemde dikkat çekici bir yazı da Ak Parti milletvekillerinden Suat Kınıkoğlu tarafından kaleme alınıyor. Alkol düzenlemesini, alkol yasağı gibi lanse eden bu yazının, konuyu en iyi bilmesi gereken isimlerden biri olan milletvekili tarafından kaleme alınması da enteresan bir noktayı oluşturuyor. Dünya liberallerine Ak Parti’nin yasakçı olduğu mu ispatlanmaya çalışılıyor diye de düşünüyor insan. Acaba kendisine parti içerisinden bir uyarı yapıldı mı?
Şimdi tüm bu söylediklerimizle beraber insanın aklına sorular geliyor haliyle; Today’s Zaman yazarları için artık Erdoğan’ın miadı doldu mu? Eğer böyleyse neden Zaman’da da yayınlamıyorlar bu yazıları? Bu soruların cevabını açıkça halka söyle(yebil)seler keşke. Ama ilk önce bunu Türkçe değil de İngilizce Zaman’da yayınlamalarının amacı; ülkedeki büyük Erdoğan desteğinden çekindiklerinden dolayı ilk olarak yurtdışı imajını ve desteğini zedeleyici adımlar atarak; daha sonra nihai hedeflerini ülkedeki vatandaşlara, belirledikleri amaç doğrultusunda aksettirmeye çalışmalarıdır. Dış destekle beraber bunu aksettirmeye çalışmaları daha kolay çünkü.
Eylem boyunca Abdullah Gül’ün ön plana çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz. Özellikle Sosyal Medya’da Gül’ün bir “Kurtarıcı” olarak lanse edilmesi tesadüf olmasa gerektir. Şöyle bir düşündüğümüz zaman herkes, Erdoğan’ın bu dönemden sonra köşke çıkmasını bekliyor, haliyle Başbakanlık koltuğu boş kalacak ve Today’s Zaman’a göre yerine kendilerince daha ılımlı biri geçmeli. Abdullah Gül’ün ön plana çıkarılması bu yüzden. Benim için de Gül makûl olabilir fakat ısrarla Gül’ün ön plana çıkarılması şu olaylardan sonra pek de sağlıklı olmaz. Sonuçta buna karar verecek partidir.
Ak Parti içerisinde Gülcüler ve diğerleri gibi bir bölünme, benim bu ısrara şüpheli yaklaşmama neden olan tehlikedir. Bu, hem Abdullah Gül’e ve Başbakan Erdoğan’a zarar verir. Erdoğan, Başbakanlık’tan ayrılıp Köşk’e çıkarsa ve gönlü, eski yerinde Numan Kurtulmuş’u görmekten yana olursa ne olacak? Bu bir karmaşa daha demek.
İngiliz menşeli gazetelerle beraber Gül’ü şimdiden Başbakan görmek istemek iyimser bir beklentiden ötedir. Abdullah Gül’ün ön plana çıkarılmaya çalışıldığını bir örnekle somutlarsak; yine Today’s Zaman’da yayınlanan ankette “En çok beğenilen siyasi” başlığı altında sorulan soruya katılanların %72’si Abdullah Gül’ü, %54’ü ise Erdoğan’ı söylüyor. Bu örnek amaçlananı daha iyi açıklıyor.
Dikkate değer önemli bir iddia da, Gül’ün yeni bir parti kuracağı yönünde. Ben bunu uzak bir ihtimal olarak görüyorum açıkçası. Eğer olursa da başarılı olma ihtimali düşük. Tabi bu yanındaki kurmaylara göre değişebilir. Ama bence Abdullah Gül, kesinlikle böyle bir şey denememeli.
Önceden diğer partilerin mensuplarıyla karşılaştırılan Başbakan’ın, şimdi en yakın arkadaşlarından biri olan Gül’le karşılaştırılmaya çalışılması böyle hassas bir dönemde iyi niyetli değildir. Şu an Erdoğan’sız bir Türkiye’nin adım atması ve ilerlemesi; Erdoğan sonrası belirsizliğini de düşünürsek çok zor olacaktır. Today’s Zaman yazarlarının bunu görmesi gerekli.
Erdoğan sonrası Gül ve Arınç’ın ittifaka girmesini istemek sadece onlara zarar verir. Today’s Zaman genel yayın yönetmeni Bülent Keneş’in de eylem sırasında alenen Erdoğan’ı hedef alması ve “güç zehirlenmesi” imasında bulunması dediklerimi anlamamızda bize yardımcı oluyor. Manipülasyon ve masa başı anketleriyle bir insanı diktatörleştirmek veya bir diğerini ılımlaştırmaya çalışmak Today’s Zaman gibi bir kuruma yakışmıyor. Ülkeyi koalisyon hükümetleri dönemine götürme çabalarının(aslında onlar Ak Parti ve Erdoğan gidince Türkiye’nin daha iyi noktada olacağını sanıyorlar) başarısızlığa uğraması herkesin yararına olacaktır.
Gercekten analiz dilkate deger.. Bizim gibi yurdisinda yasayanlar veya yabancilar icin yayin yapan bu yayin kurulusu gercekten sanki tribunlere oynayiip(amerka avrupa neo-con sermeye veya iktisadi guclere kendini kabullendirme gudusu) imaj vermis alenen… Degilse. Bunun reddiyesini de okumak isderiz hem todays dan hem turkce zaman dan. Aciklamalarini dort gozle bekliyoruz.