Beyaz Saray eski danışmanı Dr. Paul Craig Roberts’tan Charlie Hebdo saldırıyla ilgili şok analiz.
PROFESYONEL BİR SALDIRIYDI
Charlie Hebdo olayı, bir yanıltma harekatının pek çok özelliğini taşıyor. Karikatüristlerin bürosuna yönelik saldırı, ileri derecede eğitim almış özel güçlerle ilişkili türden, disiplinli bir profesyonel saldırıydı; ancak daha sonra kuşatılıp öldürülen şüpheliler, profesyonel olmayan beceriksiz insanlar gibi görünüyor. Adeta ortada iki farklı insan grubu varmış gibi.
Genellikle Müslüman teröristler, saldırıda ölmeye hazırdır, ancak Charlie Hebdo’yu vuran iki profesyonel, kaçmaya kararlıydı ve inanılmaz bir başarı gösterip bunu yapabildi. Kimlik bilgileri, çalıntı araçta kimlik kartlarını yetkililer için bıraktıkları iddiası üzerinden ortaya konuldu. Böyle bir hata, saldırının profesyonelliğiyle uyumsuzdur ve bana, 11 Eylül’de uçakları kaçırdığı varsayılan kişilerin kimliklerini ortaya çıkarmaya yarayacak şekilde, DTM kulelerinin enkazında mucizevi bir şekilde bulunan, zarar görmemiş pasaportu hatırlatıyor.
Çalıntı araçta bırakılan kimliğin, Charlie Hebdo’ya saldıran profesyonellerin değil, daha sonra polis tarafından öldürülen ve kendilerinden hiçbir zaman hiçbir şey duyamayacağımız Kuaşi kardeşlerden birine ait olması, makul bir çıkarımdır. Bu çıkarımı destekleyen önemli bir olgu, çalıntı arabanın sürücüsü olduğu varsayılan, saldırının üçüncü şüphelisi Hamid Murad’ın şüpheli olarak adının sosyal medyada dolaştığını gördüğü zaman içinde bulunduğu tehlikenin farkına varması ve güvenlik güçleri tarafından terörist diye öldürülmemek için korunmak amacıyla hızlı bir şekilde polise gelip teslim olmasıdır.
AMERİKAN VE AVRUPA MEDYASININ GÖRMEZDEN GELDİĞİ GERÇEK
Hamid Murad, suç sırasında başka yerde olduğuna dair güçlü kanıtları olduğunu söylüyor. Eğer doğruysa bu, onu bir yanıltma saldırısının bozucusu yapar. Yetkililer, Murad konusunda yanılsalar bile, Kuaşi kardeşler konusunda haklı olduklarını söylemek zorunda olacaklardır. Alternatif olarak Murad, resmi hikayeyi destekleyecek bir türden itirafta bulunması için baskı veya işkence görmüş de olabilir.
Amerikan ve Avrupa medyası, Murad’ın suç sırasında başka yerde olduğuna dair kanıtı olduğu için terörist diye öldürülmemek üzere teslim olduğu gerçeğini görmezden geldi. Google’da Hamid Murad’ın adını aradım ve bulabildiğim tek şey (12 Ocak) ABD ve Avrupa’daki başlıca medya kuruluşlarının, üçüncü şüphelinin teslim olduğunu yazdığı oldu. Teslim olmasının sebebi, haberlerin dışında tutulmuştu. Haberler, teslim olan şüphelinin Charlie Hebdo saldırısının parçası olduğu suçlamasına inandırıcılık kazandıracak şekilde sunuluyordu. ABD ana akım medyasından tek bir kuruluş bile, zanlının suç yerinde olmadığına dair güçlü bir kanıtı olduğu için teslim olduğunu belirtmedi.
Bazı medya kuruluşları Murad’ın teslim olmasını sadece başlık olarak, haberin içinde bahsetmeden verdi. Google’dan baktığım haberlerin arasında, Washington Post’un haberi (7 Ocak tarihli, Griff Witte ve Anthony Faiola’nın haberi); Die Welt’in (Almanya) “Çarşamba günü Paris’teki hiciv dergisinin bürolarında gerçekleşen katliamla bağlantılı bir şüpheli polise teslim oldu” başlıklı haberi, ABC News’in (7 Ocak) “Charlie Hebdo saldırısının en genç şüphelisi teslim oldu” başlıklı haberi ve CNN’in (8 Ocak) “AFP haber ajansı, kaynaklara dayanarak saldırının 18 yaşındaki bir şüphelisinin polise teslim olduğunu bildirdi” başlıklı haberi de var.
SATILIK MEDYA TARAFINDAN SORGULANMAYAN İNTİHAR
Resmi hikayede bulunan ve satılık medya tarafından aktarılmayan bir diğer bilmece, Charlie Hebdo soruşturmasında önemli bir rolü olan üst düzey bir Fransız adli polisinin varsayılan intiharıdır. Hayatının en önemli soruşturmasının içinde yer alan bir polis memuru olan Helric Fredou, bilinmeyen bir sebepten ötürü, 7Ocak veya 8 Ocak’ta (yabancı medyada her iki tarih de veriliyor) geceyarısı, soruşturma ile ilgili raporunu hazırlarken karakolda kendini öldürmeye karar verdi. 13 Ocak günü yerel saatle akşam saat 6’da yaptığımız bir google aramasında, ABD’li ana akım medya kuruluşlarından hiçbirinin bu olaydan söz etmediği görülüyordu. Alternatif medya ve bazı İngiliz gazeteleri bundan söz etti, ancak raporun kaybolmuş olabileceğinden şüphe etmeden veya bundan bahsetmeden. Resmi hikayeye göre “depresyon” ve “moral çöküntüsü” sorunları yaşıyordu, ancak buna dair hiçbir kanıt sunulmuyor. Depresyon ve moral çöküntüsü, sıkıntılı sonuçları olacak gizemli ölümler konusunda yapılan standart açıklamalardır.
ABD MEDYASI WASHINGTON İÇİN PROPAGANDA BAKANLIĞI İŞLEVİ GÖRÜYOR
Bir kez daha ABD’deki yazılı ve görsel medyanın, Washington için propaganda bakanlığı işlevi gerçekleştirdiğini görüyoruz. Medya, araştırmak yerine, hükümetin makul olmayan hikayesini tekrar ediyor.
Bu, hepimizin düşünmesini gerektirir. Neden Müslümanlar, Washington’un ve onun Fransız ve NATO üyesi uşaklarının son 14 yılda yedi ülkede yüz binlerce Müslümanı öldürmesine göstermedikleri tepkiyi, Paris’teki bir derginin çizdiği karikatürlere gösterir?
Eğer Müslümanlar karikatürlere bir cevap vermek istiyorlarsa, neden nefret suçu davası açmazlar? Bir Avrupa dergisinin Yahudileri, Charlie Hebdo’nun Müslümanları hicvettiği gibi hicvetmeye cüret etmesi halinde neler olacağını tahayyül edin. Nitekim Avrupa’da insanlar, holokost’u, bütün unsurlarını tamamen doğrulamadan araştırdıkları için hapse atılıyorlar.
Eğer Fransız otoriteleri, Müslümanların açtığı bir davayı hasıraltı etseydi, Müslümanlar buna dair sözlerini söylerlerdi. İnsanları öldürmek yalnızca Müslümanların şeytanlaştırılmasına katkı yapar ve bu sonuç yalnızca, Washington’un Müslümanlara karşı savaşlarına hizmet eder.
MÜSLÜMANLARIN BU SALDIRIDAN HİÇBİR ÇIKARLARI YOK
Eğer Müslümanlar Charlie Hebdo saldırısından sorumluysa, hangi İslami amaca ulaştılar? Hiçbir amaca. Nitekim Müslümanlara atfedilen saldırı, Fransızların ve Avrupalıların Filistin’e duyduğu sempatiye ve verdiği desteğe, yanısıra Avrupa’nın ABD tarafından Müslümanlara karşı yeni savaşlar açılmasına gösterdiği muhalefete son verdi. Kısa süre önce Fransa BM’de, ABD ve İsrail’in pozisyonuna aykırı olarak Filistin lehine oy kullanmıştı. Bağımsız Fransız dış politikasının bu duruşu, Fransa Cumhurbaşkanı’nın kısa süre önce yaptığı ve Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımların sonlandırılması gerektiği şeklindeki açıklamayla da pekiştirilmişti.
SALDIRI FRANSA’YI YENİDEN WASHINGTON’UN PARMAĞININ ALTINA YERLEŞTİRDİ
Açıktır ki Fransa, dış politikada fazla bağımsız hareket ediyordu. Charlie Hebdo saldırısı, Fransa’yı sindirme ve yeniden Washington’un parmağının altına yerleştirme işlevi görebiliyor.
Bazıları, Müslümanların bu şekilde kendi ayaklarına vurabilecek kadar aptal olduğunu ileri sürecektir. Fakat bu varsayılan aptallığı, Müslümanlar tarafından düzenlendiği varsayılan 11 Eylül saldırılarıyla ve profesyonel Charlie Hebdo saldırısıyla nasıl bağdaştıracağız?
CHARLIE HEBDO HİKAYESİ İNANDIRMIYOR
Eğer resmi hikayeye inanırsak, ABD’ye yönelik 11 Eylül saldırısı, çoğu Suudi olan 19 Müslüman’ın, herhangi bir hükümet veya istihbarat servisi desteği olmadan, 16 ABD istihbarat teşkilatını, Ulusal Güvenlik Konseyi’ni, Dick Cheney’yi ve ABD hükümetinin her yerindeki yüksek mevkilerde bulunan bütün yeni-muhafazakarları ve havalimanı güvenliğini atlattığı gibi, NATO’nun istihbarat servislerini ve İsrail’in Mossad teşkilatını da atlatmasıyla gerçekleşti. Niyetlerini her türlü belli etmelerine rağmen hiçbir türden zorlukla karşılaşmadan Süper Güç olduğu düşünülen bir ülkeye dünya tarihindeki en aşağılayıcı darbeyi indirecek kadar zeki ve becerikli olan bu insanlar nasıl oluyor da, basit bir davayla Fransa’yı karmaşaya sürükleme imkanı varken bu şekilde kendi ayaklarına ateş edebilecek kadar aptal olabiliyorlar?
Basitçe, Charlie Hebdo hikayesi inandırmıyor. Eğer ona inanırsanız, siz bir Müslümanın üstesinden gelemiyorsunuz demektir.
SALDIRININ ARKASINDAKİ CIA İZİ
Uzman olduğunu düşünen bazı kişiler, Fransa’daki bir yanıltma saldırısının Fransız istihbaratının işbirliği olmadan imkansız olduğunu söyleyecektir. Ben buna cevaben, pratikte CIA’in Fransız istihbaratı üzerindeki kontrolünün, Fransa Cumhurbaşkanının kontrolünden daha fazla olduğunu söylerim. Gladio operasyonu bunun kanıtıdır. İtalya hükümetinin büyük bir kısmı, CIA ve İtayan istihbaratının Avrupalı kadın ve çocuklara düzenlediği saldırılardan bihaberdi ve seçimlerde komünistlerin alacağı oyları azaltmak için saldırılardan komünistleri sorumlu tuttu.
AMERİKALILAR ESİR MİLLETTİR
Amerikalılar, acınası derecede yanlış bilgilendirilmiş insanlardır. Tarihleri, yanıltma harekatları tarihidir. Ancak Amerikalılar, böyle olduğu kanıtlanmış harekatlardan söz edilmesini “komplo teorisi” olarak yaftalıyorlar ki bu, hükümetin başarılı bir şekilde ilgisiz Amerikalıların beyinlerini yıkadığını ve onları hakikati anlama becerisinden yoksun bıraktığını gösteriyor.
Amerikalılar, esir milletlerin en başında geliyor.
Onları kim özgürleştirecek?
Dr. Paul Craig Roberts/Press TV