Beki’nin yazısı şöyle:
Kılıçdaroğlu’ndan davet alınca hemen karar verememiş. Zor olmuş. Karadeniz’in dağlarına, yaylalarına atmış kendini, günlerce düşünmüş tek başına. Geçmişini, çocukluğunu, gençliğini, siyasi çizgisini gözünün önünden geçirmiş…
E sıradan bir viraj değil alınacak olan, keskin bir U dönüşü, bir terse dönme, bir ric’at manevrası; kolay mı?
Mehmet Bekaroğlu, Milli Görüş çizgisinden geliyor.
Erbakan Hoca’nın, düzenin partilerine karşı kurduğu partiler silsilesinden yani… Fazilet Partisi’nden, Saadet’ten, HAS Parti’den geliyor.
CHP’ye katılma kararı almakta neden zorlandığı açık, geleneğinde izahı, lügatinde tevili yok.
Dününü, bugününü sorgulamadan işin içinden çıkamayacağı kesin ama sorgulayarak çıkabilir mi, orası da hayli şüpheli.
* * *
Dün Hürriyet’te okudunuz, CHP Parti Meclisi’ne girme sürecinde yaşadığı iç çatışmayı anlatmış. Oldukça dramatikti.
En nihayet şöyle ayıklamış pirincin taşını:
“Sağ statükodur, sağ sermayeden yana olmaktır, sağ vahşi kapitalizmdir, sağ neoliberalizmdir… Ben hayatım boyunca hiç sağcı olmadım…”
Öyleyse şu mudur:
CHP bir statüko partisi değildir, tam aksi statükoya karşıdır, CHP sermayeye (mesela TÜSİAD’a) harbi terstir, CHP serbest piyasa ekonomisine ciddi zıttır, CHP gerçek bir sol ve sosyal demokrat partidir…
* * *
Düzeni değiştirmek için çıkılmış bir siyasi yolculuk, kafayı düzeni değiştirenleri değiştirmeye takmış bir eski düzen partisinde son buluyor.
Acıklı hikâye ama mutlu son diyebilir miyiz?