MEDYAGUNDEM.COM- Bazı yazılar vardır tarihe de yazılır; nasıl “Rabia işareti” bir direnişin sembolü oldu, bugün Yeni Şafak’ta Markar Esayan da öyle bir yazı yazdı.
“Erdoğan’ı yedirmeyiz” haykırışının nasıl bir bilince dayandığını çarpıcı biçimde kaleme alan Esayan, Başbakan Erdoğan’ın neden hedef alındığını, Gezi sürecindeki “mühendisliği” ve Erdoğan’ın “büyük direnişi”ni bir gazete köşesinde özetledi.
İşte o yazı:
Erdoğan neden hedef
AK Parti’nin merkeze yürüyen bir çevre hareketi olduğu hep söylendi. Çevre merkeze yürüyorsa, merkezi elinde tutan bir kesim var demektir. 10.5 yılın, ama genelinde son yüz yılın hikayesi de esasen bu ‘hareketlenme’nin damga vurduğu mücadeleyi ima eder.
Cemil Ertem ile birlikte kaleme aldığımız Etkileşim Yayınevi’nden çıkan ‘Dünyayı Durduran 60 Gün’ adlı kitapta, bu mücadelenin yüz yıllık siyasi-ekonomik fotoğrafını çekmeye çalıştık. 1913-2013 dönemini kapsayan yüzyılda, aslında tek bir mücadeleye denk gelen döngü yaşanmıştı çünkü.
Bu kitabı yazmayı bir sorumluluk olarak gördük.
1913’te pozitivist, doğal seleksiyoncu, yani bildiğiniz faşist İttihatçıların yaptığı Bab-ı Ali darbesi ile zehirli bir parantez açılmıştı. Halk –çevre- bu parantezi her kapatmaya yeltendiğinde, vesayet, o günün ittifaklarıyla buna hep engel oldu tarih boyu.
Bu tesbiti benden önce yapan oldu mu bilemiyorum, ancak, 1924 Anayasası da bir darbe ürünüdür. 1921’deki çoğulcu anayasasını kadük ederek, seçkinci elit kurgusu ile cumhuriyetin temeli baştan yanlış atıldı. Bir yüzyıl boyunca ‘çevre’ o bedeli değişik ve sayısız vesilelerle ödedi.
Bu anlamda, Menderes-Özal ve Erdoğan çizgisi çevrenin siyasi mücadelesini ima eder ve süreklilik gösterir. Çevrede kalan halkın ekserisi her zaman bu çizgiyi desteklemiştir. Halk yaşamla iç içedir. Belanın da, faydanın da nereden geleceğini adeta koklayarak hisseder. Çünkü esas bedeli o ödeyecektir.
Menderes asıldı. Ecevit, Karaoğlan döneminde kontrgerillayı gördü ve geri adım attı. Özal ya cinayet, ya da yıpratılmak suretiyle tasfiye edildi. Erbakan ülke tarihindeki en pespaye darbe olan 28 Şubat’la devrildi. Kudretli paşaları yormak istemeyen beyaz medya, beyaz sermaye, üniversiteler, yargı vesayeti, sendikalar, odalar, STK’lar ve asıl belamız olan vesayetçi bürokrasi, Kürt sorununu çözmek isteyen Rahmetli Erbakan’ı Demirel’in maestroluğunda alaşağı etti. Zeminde ise ekonomik rant paylaşımı vardı.
Ama Erdoğan direniyor.
Kimse martaval okumasın. Gezi’deki gençleri sevdik, çevre duyarlılığına hak verdik, yönetim krizini, ölümleri eleştirdik. Volume I ile bir derdimiz yok. Ama volume II’de, Gezi’nin arkasına gizlenen siyaset-algı mühendisliği, öyle böyle bir kriz değildi. Tüm güç konsantre edilerek bir noktaya biriktirildi ve tek hedefe, Erdoğan’a ateşlendi. Amaç Erdoğan’ı partisinde etkisizleştirmek, ülkeyi yönetilemez hale getirmek ve post-Erdoğan dönemini de facto başlatmaktı.
Gerçekten demokrat olan bir aydın, entelektüel, ne olursa olsun önce bu durumu eleştirmeliydi. Olmadı; ateşe körükle gittiler. Bu yalan cumhuriyette, çoğu şeyimiz gibi, ‘aydınlarımız’, ‘liberallerimiz’, ‘demokratlarımız’ da sahte çıktı.
Vicdanı olan, mahallesinden korkmayan, sınıfsal kibri ile yüzleşmiş, kişisel ünlerini arttırmak için vicdan kuaförlüğüne girişmeye tenezzül etmeyen herkes ‘cinayeti gördü.’