MEDYAGÜNDEM- Başbakan Erdoğan’ın okyanus ötesine geçtiği Meksika ve Brezilya seyahatinde yine gazete genel yayın yönetmenleri yer aldı.
Başbakan Erdoğan ve ekibi G-20 zirvesinde ter dökerken, bazı gazete genel yayın yönetmenlerinin yazdığı “dalgalarla nasıl boğuştuk” yazıları dikkatlerden kaçacak gibi değildi.
Başbakan Erdoğan’ın ciddi gezisinden “bol eğlenceli yazılar” ilk olarak Gazete Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’dan geldi. Altaylı 2 gün önce cankurtaranın bile olmadığı Los Cabos’taki azgın dalgalarda nasıl boğulmaktan son anda kurtulduğunu anlattı. “Mayomu giydim plaja indim” konulu yazı Türkiye’de Erdoğan’ın uçağından sıcak gündeme dair haber bekleyen kamuoyunda soğuk duş etkisi de yarattı. Altaylı “gazetecilik zor iş” deyip dalga geçer gibi nasıl yüzdüğünü, nasıl eğlendiğini anlattı.
Bugün de Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Pasifik dalgalarına “çocukça meydan okumaktan” söz eden bir yazı kaleme aldı.
Yazısı öylesine dikkat çekiciydi ki, şu satırların altı çizilmeliydi:
“Meslektaşlarım ve mevkidaşlarım Fatih Altaylı (Habertürk) ve Mustafa Karaalioğlu (Star) ile birlikte Pasifik dalgalarına çocukça meydan okurken ve kıyıya vuran su kitlesinin bizi sürükleyip götürmemesi için can havliyle tüm gücümüzü harcarken bir gerçek olanca çıplaklığıyla ve cüretiyle aklıma işledi.”
Zaman zaman sert kavgalarıyla bilinen iki gazetenin yayın yönetmenleri anlaşılan kavgalarını unutup, Pasifik kıyısında dalgalara karşı çocukça meydan okuyup, birlikte eğlenmişler.
Valla ne diyelim, bu işte tek eksik Pasifik kıyısından “Los Cabos hatırası” olacak fotoğraflardır…
Bakalım “barış fotoğrafı” ilk hangi gazeteci tarafından paylaşılacak?
İşte Şafak’ın yazısı:
***
Dalgaların sesi
Siz bu yazıyı okurken biz çoktan Meksika’dan Brezilya’ya geçmiş olacağız. Türkiye’den Meksika’ya gelirken olduğu kadar dolambaçlı bir güzergâhı izleyerek…
Anlatayım: G-20 zirvesinin yapıldığı Meksika’nın yıldızı yeni yeni parlamaya başlayan Los Cabos turizm bölgesinin gıcır gıcır havalimanı San Jose del Cabo’dan havalandık. Meksika ile Brezilya en azından harita üstünde bir taş atımlık mesafede değil mi? Ama kazın ayağı pek öyle değil.
Uçağımız önce Pasifik boyunca kuzey-güney yönünde uçarak 6 saat 35 dakikada Peru’nun başkenti Lima’ya vardı. Orada bir saat kadar durduk. İkmal için. Sonra yeniden masmavi gökyüzüne yükseldik. Bu kez kuzey-doğu yönünde. Uzatmayayım; 5 saat 10 dakikalık uçuştan sonra Rio de Janeiro’da Galeao askeri üssüne ayak bastık. Uçuş süresi: 5 saat 10 dakika.
Özetle: Los Cabos’tan Rio’ya 11 saat 45 dakikalık uçuşla gelebildik. Ama olsun; 3 saat kazandık zaman diliminde. Yani, artık Türkiye ile aramızda “Sadece” 6 saatlik zaman farkı var.
İnanın; 12-15 metre arası dalgaların arasından ama dayak yiyerek, ama sersemleyerek her defasında sahile kovulmayı başardım.
Dünyanın öbür ucunda, ıssız kumsalda boğuştuğumuz dalgalar bize birkaç günlüğüne de olsa kaçmak istediğimiz sorunları getiriyordu, hayır kusuyordu: PKK, Suriye, Mısır, Irak, ısınan Kafkaslar. Ve de önümüzdeki günlerde manşetlere taşıyacağımız Ege’den Libya’ya, Brüksel’den Tahran’a kadar nice yeni baş ağrıları…
“Size ne” diye bağırdım dalgalara, “Siz ki Pasifik’in dalgalarısınız, ne işiniz var Ortadoğu’nun dalga bile görmeyen ülkelerinin dertleriyle…”
Güldüler, yani daha bir şiddetle dövdüler sahili ve biz üç Türk gazetecinin bedenlerini: Yanıt alamayacağımı bile bile sordum: “Öyleyse buralara niye geldiniz? Niye dertlerinizi bizim kaygısız diyarlarımıza taşıdınız?”
Akşam “Pub”da oturdum. Biri geldi yanıma. Meslektaşımmış. Çinliymiş. Daha tanışır tanışmaz; “Beşar Esad daha ne kadar direnebilir?” diye sormaz mı?
Derin bir nefes aldım, başımı sahile doğru çevirdim. Kıyıyı vuran dalgalar sanki aynı soruyu, aynı merakı, aynı kaygıyı bir saatli bomba gibi karaya bırakmak için yarışıyorlardı…
***
medyagundem.com