MEDYAGÜNDEM- Başbakan Erdoğan Ak Parti İstanbul il teşkilatının düzenlediği iftar sonrasında yaptığı konuşmada, “Dışişleri Bakanı’nın Myanmar’da ne işi var? Başbakan’ın hanımının kızının gidişini anlıyorum da, Dışişleri Bakanı oraya niye gidiyor” diye yazan bir köşe yazarını topa tuttu.
Çok sert sözler sarfeden Erdoğan “Ben buradan o medya patronuna yazıklar olsun diyorum. Bu adamları köşe yazarı olarak nasıl tutuyorsunuz ya. Bu tür hedefi olmayan, aşkı heyecanı olmayan inanlardan eline kalem vertmişsin köşe teslim etmişsin, bunlar bu millete yabancı” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan’ın çarpıcı sözleri şöyleydi:
Peki Başbakan’ı bu kadar kızdıran yazar kim?
O yazar Radikal’den Cüneyt Özdemir. Erdoğan’ın seslendiği medya patronu da Aydın Doğan elbette. Çünkü Radikal’in sahibi Doğan.
Dünkü yazısında aynen Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi “Dışişleri Bakanı’nın Myanmar’da ne işi var” diye yazdı.
Özdemir daha önce de Başbakan Erdoğan’ın sert eleştirisine muhatap olmuştu.
Medyada “Arakan ne alaka?” diye yazan bir isim de Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’tı. Ona da haddini MEDYAGÜNDEM şu analizle bildirdi:
Ancak Cüneyt Özdemir’in çirlin yazısı Başbakan Erdoğan’ı böyle sert bir tepki vermeye itti.
Bakın Özdemir ne yazmıştı:
***
Arakan’a ziyaretin gereği var mı?
CÜNEYT ÖZDEMİR
10/08/2012
Hiçbiri derinlikli stratejinin birer ürünü değilmiş gibi Davutoğlu kalkmış Arakan’daki Müslümanlara yardım etmeye gidiyor.
Arakan’a giden uçağın içinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun her zamanki derinlikli stratejisine ait sözcükler gevelediğini görünce insan kendini gülmekten alamıyor. Dışişleri Bakanı’nın öylesine derinlikli bir stratejisi var ki neye dokunsa ortalık toz duman oluyor. Biliyorsunuz bu derinlikli strateji geçen günlerde Irak ziyaretinde gizlice Kerkük’ü ziyaret etmişti. Irak hükümeti öylesine sert ve net bir tepki gösterdi ki Dışişleri Bakanı Irak’ta tutuklanmaktan son anda kurtuldu. Hariciye, olayı sert bir notayla atlattı. Bu derinlikli stratejinin geçen yıllarda İran’ın nükleer programı ile ilgili çuvallamasının üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum ama Dışişleri Bakanı Arakan yolundayken İran, Türkiye vatandaşlarına vize uygulamaya yeniden başladığını duyurdu. Davutoğlu Dışişleri Bakanı olmadan önce dost diyebileceğimiz bir İsrail devleti vardı hatırlar mısınız? Al derinlik ver strateji derken artık düşmandan beteriz. Tabii bir de Arap dünyasına açılım olarak sunulan Suriye meselesi var ki daha dün komşu kapımızdaki büyük başarı olarak sunulan Halep’te bugün katliam yaşanıyor.
Ve sanki bütün bunlar olmamış gibi, sanki bunların hiçbiri derinlikli stratejinin birer ürünü değilmiş gibi Dışişleri Bakanı Davutoğlu kalkmış Arakan’daki Müslümanlara yardım etmeye gidiyor. Yıllardır çözülemeyen dünyanın belki de en karışık etnik ve din savaşını yerinde çözüp gelecekmiş gibi bir hava!
Şimdi Dışişleri Bakanı’nın ortalık yangın yeriyken katıldığı bu beyhude geziye gülmekten başka ne yapabiliriz.
Aslında bırakın gülmeyi bu derinlikli strateji dönüşte Myanmar’a savaş ilan etmezse ona bile sevineceğim. Yine de tek tesellimiz var: En azından Dışişleri Bakanı ortalıkta gözükmediği için yeni bir komşumuzla daha sorun yaşamayacağız.
Gerçi sorun olmayan kaldı mı onu da bilmiyorum!
Emine Erdoğan’ın Arakan’a gidişi
Dışişleri Bakanı’nın Arakan’a resmi olarak gitmesi ne kadar yanlışsa Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan’ın Arakan’a gayri resmi ziyareti o kadar doğru. Başbakan Erdoğan’ın ailesinin dünyanın her yerindeki Müslümanlara olan ilgisi malumumuz. Nitekim Davos’taki ‘One minute’ çıkışı biraz da Emine Erdoğan’ın Gazze’de yaşanan zulmü neredeyse bir aile meselesi kadar hissederek samimi ve içten yaşamasının ürünüydü. Somali’ye yapılan yardımların büyüklüğü de kuşkusuz Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan’ın çabalarıyla oluştu diyebiliriz. Sonuçta bu sivil çabalar Türkiye’yi küçültmedi, sadece büyüttü. Başbakan’ın eşi bu tür gayri resmi girişimlerinde hem Türkiye’nin adını duyuruyor hem de Türkiye’yi temsil ediyordu. Emine Erdoğan kızıyla beraber dünya meselelerini yakından takip ediyor ve samimi duyarlılığını hiçbir devlet başkanının eşinde görülmediği şekilde dile getiriyordu. İlişkiler bu düzeyde olunca hiçbir devlet de kalkıp “Türkiye’nin ne işi var o kamplarda” diye sormuyor, soramıyordu. Keşke Arakan ziyareti de bu kapsam içinde kalsaydı.
Bugün Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı’nın büyük bir işgüzarlıkla eşlik ettiği bir başbakan eşindense kızı ile Arakan’a giden gerçek bir sivil toplum gönüllüsü portresi uluslararası düzeyde çok daha güçlü kalacaktı. Davutoğlu’nun heyete katılması bu görüntüyü bozdu. Türkiye’yi gereksiz yere karmaşık bir din savaşında taraflardan birinin ‘resmi’ olarak hamisi pozisyonuna soktu. Emine Erdoğan’ın sivilliğini de tehlikeye attı. Ne derinlikmiş, ne stratejiymiş be kardeşim!
***
medyagundem.com