Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun sorularına yazılı olarak cevap verdi. Mektubunda, 12 Eylül darbesine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Erdoğan, bu kısma, “Bizim neslimiz, müdahalelerle mağdur ve ma’lul bir nesildir.” diyerek başladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na gönderdiği cevapta, 27 Nisan 2007’de, TSK’nın internet sitesinde yayınlanan bildiri karşısındaki tavırlarının net ve kararlı olduğunu vurgulayarak, ’27 Nisan bildirisi sonrasında yaşananlar, Türkiye;de samimi ve kararlı bir sivil irade bulunması halinde, demokrasiye yönelik tehlikelerin demokratik sistemin kendi dinamikleri ile bertaraf edilebileceğini göstermiştir’ dedi.
Komisyonu’na gönderdiği cevapta, kamuoyunda ‘Dolmabahçe Görüşmesi’ olarak adlandırılan, dönemin Genelkurmay Başkanı ile yaptığı görüşmenin muhtevasında speküle edilen hususlar veya devam eden davalarla ilgili konuların bulunmadığını ifade etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti iktidarının yürüttüğü demokratikleşme çabalarının, bir yönüyle de geçmişte mağdur edilen tüm toplum kesimlerinin yaşadığı haksızlıkları gidermeye yönelik olduğunu belirterek, ‘Özellikle meslek liseleri, imam hatipler ve Kur’an Kursları bağlamında yaşanan mağduriyetler, hükümetimizin attığı adımlarla giderilmiş, toplumsal hayatta bir normalleşme sağlanmıştır’ dedi.
Erdoğan, Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun sorularına verdiği cevapta, sadece kulaktan dolma bilgiyle, dedikoduyla, duyumla hareket edilmesinin söz konusu olamayacağını belirterek, ‘2003 sonrasında gündeme getirilen darbe planları ve hazırlıklarıyla ilgili somut bilgiler, belgeler, iddialar yargıya ulaştığında, savcılarımız ve hakimlerimiz üzerlerine düşeni cesaretle yapmışlar, iddianameleri hazırlayıp davaları görmeye başlamışlardır. Bizim hükümet olarak bu süreçte yaptığımız, yargının işleyişini kolaylaştıracak imkanları sağlamaktan ve adaletin tecelli etmesini sabırla izlemekten ibarettir’ ifadelerine yer verdi.
AK Parti’nin ‘AK Parti’yi ve Gülen Cemaatini Bitirme Planı’ olarak kamuoyunun gündemine gelen ‘internet andıcı’ konusunda davaya müdahil olduğunu anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
‘Bilindiği gibi müdahale dönemlerinde sadece siyasi iktidarlar değil, toplumun farklı kesimleri de hedefe konulmakta, etkisizleştirilmeye çalışılmakta, bir tehdit ve tehlike olarak konumlandırılmaktadır. Bu ise toplumsal kesimler arasında ayrımcılığa ve halkımızın çok haksız uygulamalara maruz kalmasına sebep olmaktadır. Özellikle 28 Şubat sürecinde ekonomiden siyasete, sivil toplumdan iş dünyasına kadar birçok alanda toplum kesimleri mağdur edilmiş, açık zulümlere maruz bırakılmıştır.
Bu süreçte mağdur edilen kesimlerin müdahaleci anlayışın işbirlikçisi veya destekçisi gibi takdim edilmesi son derece insafsız ve gerçek dışı bir değerlendirme olacaktır. İmkanlarını ve zamanlarını ülkemizin sosyal sorunlarının giderilmesine hasreden, manevi çalışmalar yürüten grup, camia ve kanaat önderlerinin geniş halk kesimlerini koruma duygusuyla ve sorumluluk hissiyatıyla ortaya koydukları söylemler, kesinlikle postmodern darbe sürecinin bir parçası olarak yaftalanamaz. Nitekim bu kesimler gerek yaşadıkları haksızlıklarla, gerek uğradıkları takibat ve yargılamalarla, bu sürecin mağduru durumuna düşmüşlerdir.
AK Parti iktidarının yürüttüğü demokratikleşme çabaları, bir yönüyle de geçmişte mağdur edilen tüm toplum kesimlerinin yaşadığı haksızlıkları gidermeye yönelik olmuştur. Özellikle meslek liseleri, imam hatipler ve Kur’an Kursları bağlamında yaşanan mağduriyetler, hükümetimizin attığı adımlarla giderilmiş, toplumsal hayatta bir normalleşme sağlanmıştır.’
-‘Bu tür girişimlere tevessül bile edilmemesini sağlayacak tedbirleri aldık ve alıyoruz’
Erdoğan, 10 yıl boyunca, milli iradeyi muhafaza etmek, demokrasinin standartlarını geliştirmek, demokratik kurum ve kuralları güçlendirmek için çok önemli reformlar yaptıklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:
‘Yakın tarihimizde yaşanan sorunlardan ders çıkarmış olarak, demokrasi dışı kurumların demokrasiye müdahale etmesinin, milli irade üzerinde vesayet kurmasının önüne geçmek için kararlı duruş sergiledik. Her ne şekilde olursa olsun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Hükümete, sivil siyasete yönelik girişimlerin önünü kestik, bu girişimleri Anayasa ve yasalar çerçevesinde yargıya intikal ettirdik. Geçmişin karanlık dönemleriyle cesaretle ve kararlılıkla yüzleşmenin yanı sıra, gelecekte müdahalelerin tekrar yaşanmaması için, bu tür girişimlere tevessül bile edilmemesini sağlayacak tedbirleri aldık ve alıyoruz. Elbette, son 10 yıllık süreç, bu anlamda çok zorlu geçti.
Bu süreçte, güç kaybına uğradığına inanan statüko, imtiyazlarını kaybeden vesayetçi kurumlar, millete rağmen bir takım öncelikler kazanmış seçkinler, özellikle de devlete sirayet etmiş çeteler ve mafyatik oluşumlar her adımımızda karşımızda olmuş, bizi engellemeye ve yavaşlatmaya çalışmıştır. Ancak Hükümet olarak bunların hiçbirisine boyun eğmedik ve bu süreçten asla taviz vermedik. Hükümetimiz döneminde 12 Eylül müdahalesinin yargılanmasının önü açılmıştır. Yapılan Anayasa değişikliği sürecinde, statüko partileri güç birliği yaparak bu süreci engellemeye çalışmış, ancak millet iradesi ve milletin tercihleri galip gelmiştir.12 Eylül’ün mağduru olduklarını, müdahalelere karşı olduklarını, parti kapatmalara, siyasi yasaklara, sivil siyasetin alanının daraltılmasına karşı olduklarını söyleyen partiler, ne yazık ki bu demokratikleşme adımlarımız karşısında direnç göstermişlerdir.
AK Parti hükümeti, devam etmekte olan 12 Eylül davasına ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine izafeten Başbakanlık olarak’ sanıklardan şikayetçi olacak şekilde ‘müdahil’ olmuştur. Aynı şekilde 28 Şubat müdahalesinin tüm boyutlarıyla aydınlatılması ve sorumluların hesap vermesi için, yürütme ve yasama yargıya her türlü destek vermiştir. 10 yıllık hükümetlerimiz döneminde, kararlı demokrasi mücadelemizin yanı sıra, tarihi nitelikte demokratik reformlar gerçekleştirilmiştir. Bunlardan bazılarını başlıklar halinde belirtmek isterim.’
-Demokratik reformlar-
Erdoğan, AK Parti iktidarları döneminde gerçekleştirilen demokratik reformları ise şöyle sıraladı:
‘Olağanüstü Hal, hükümetlerimiz döneminde kaldırılmıştır. Milli Güvenlik Kurulu ve MGK Genel Sekreterliği’nin yapısı değiştirilmiştir. MGK kararlarının tavsiye niteliğinde olacağı kanunla hükme bağlanmıştır. MGK Genel Sekreteri’nin TSK mensupları dışından atanabilmesinin, kararların uygulanmasına ilişkin yetkilerinin kaldırılmasının önü açılmıştır. MGK Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin ‘gizli’ yönetmelik öngören hüküm ve tüm kamu kurumlarının MGK Genel Sekreterliği’ne bilgi verme yükümlülüğü ortadan kaldırılmıştır. Anayasa değişikliği ile sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması dönemi sona ermiştir. Darbe davalarının sivil mahkemelerde görülmesinin önü açılmıştır. İl ve ilçelerde sivil-asker ilişkileri yeniden düzenlenmiştir. TSK’nın etkin denetimi için yeni düzenlemeler yapılmıştır. Yüksek Askeri Şura kararları yargı denetimine açılmıştır. Anayasanın Geçici 15’inci Maddesi kaldırılmış, 12 Eylül Askeri Müdahalesinin yargılanmasının yolu açılmıştır. Sayıştay Kanunu değiştirilmiş, askeri harcamaların denetlenmesinde yeni bir süreç başlatılmıştır. 28 Şubat döneminde çıkarılan Bakanlar Kurulu kararları yürürlükten kaldırılmıştır. Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu kaldırılmıştır.
28 Şubat’ta çıkarılan Başbakanlık genelgeleri aynı şekilde kaldırılmıştır. YÖK’ün oluşumunda Genel Kurmay Başkanlığının aday gösterebilmesini öngören hüküm kaldırılmıştır. RTÜK Üyeliği için MGK Genel Sekreterliğinin aday göstermesine ilişkin düzenlemeler kaldırılmıştır. Okullarda okutulan milli Güvenlik dersinin askerlerce verilmesi kaldırılmış, milli güvenlik dersinin içeriği diğer dersler içinde verilmeye başlanmıştır. 1960 darbesinden beri yürürlükte olan, Kırmızı Kitap diye bilinen, birçok antidemokratik müdahalenin ve uygulamaların gerekçesi olarak gösterilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi değiştirilmiş ve tamamen demokratik bir içeriğe kavuşturulmuştur. Buna bağlı olarak iç güvenlik, dış güvenlik ve askeri strateji belgeleri de yeniden demokratik bir ülkede olması gerektiği gibi düzenlenmiştir.
Faili meçhul dosyalar yeniden açılarak, karanlık odakları aydınlatmada kararlı bir duruş sergilenmiştir. Siyasal ve sosyal alanda demokrasiyi güçlendirecek pek çok değişikliği içeren 2 anayasa referandumu yapılmıştır. Bu çerçevede Cumhurbaşkanının da doğrudan halk tarafından seçilmesini sağlayacak düzenleme de hayata geçirilmiştir. HSYK’nın yapısının değiştirilmesi başta olmak üzere, yargı bağımsızlığını güçlendirmeyi ve yargının işleyişini hızlandırmayı amaçlayan pek çok reform gerçekleştirilmiştir.’
Türkiye’de sivil siyasetin güç kazanması, siyasetin ve asker-sivil ilişkilerinin normalleşmesi, iktidarlarının öncelikli meselesi olduğunu ifade eden Erdoğan, ‘Çeteler, darbeciler ve vesayetçi odaklarla mücadelede AK Parti iktidarının ortaya koyduğu siyasi kararlılık ve cesaret, belirleyici ve ön açıcı olmuştur. AK Parti’nin başlattığı ve önünü açtığı bu süreçte TBMM’nin, yargının, medyanın ve toplum kesimlerinin darbeci anlayışla mücadelede cesur tavırlar sergilemesi mümkün olmuştur’ dedi.
-‘Milli geliri düşük ülkeler iç ve dış müdahaleye açık hale gelir’-
Demokratik sistemin darbelere ve vesayetçi müdahalelere karşı dirençli olmasının aynı zamanda sistemin topyekun gelişmesine, güçlenmesine ve her türlü keyfiliklere kapanarak şeffaflaşmasına bağlı olduğunu bildiren Erdoğan, ‘ekonomisi gelişmiş, sosyal yapısı güçlenmiş, iç barışı üst düzeye çıkmış bir ülkede demokrasi dışı eğilimlerin zemin kazanmasının mümkün olmayacağını’ kaydetti.
Erdoğan, şöyle devam etti:
‘Milli geliri düşük olan, kronik sorunlarını çözemeyen ülkeler, iç ve dış müdahalelere açık hale gelirler. Kronik sorunların çözülmesine yönelik girişimlerin sabote edilmesi, terör ve şiddetin tırmandırılması, laik-antilaik, Alevi-Sünni gibi yapay gerilim alanları oluşturulması, darbeci zihniyetin kullandığı enstrümanlardır. AK Parti iktidarı, her alanda yürüttüğü çalışmalarla, bu zihniyetin temellerini ve istismar kanallarını kurutmaktadır. Bu meyanda Türkiye genelinde, 81 vilayette yapılan büyük ve tarihi nitelikte yatırımlarla, demokrasi, katılımcılık, hesap sorabilme gibi haklar güçlendirilmiştir.
Her şeyden önemlisi, yapılan tüm bu reformlarla, devletle millet kucaklaştırılmış, aradaki engeller kaldırılmış, güven tesis edilmiş, ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ ilkesi hayata geçirilmiştir. Eğitime yaptığımız çok büyük ve tarihi nitelikteki yatırımlar, geleceğimizin daha aydınlık ve güven içinde olmasının teminatını teşkil etmiştir. Dünya ile rekabet edebilir, yaygın ve kaliteli eğitim sayesinde, genç nesiller inanıyorum ki demokrasiye daha fazla sahip çıkacak, müdahaleler yoluyla Türkiye’nin geri götürülmesinin önünde daha güçlü ve kararlı şekilde duracaklardır. Yine inanıyorum ki, ne bu millet, ne de bu gençlik, artık müdahaleler yoluyla Türkiye’nin kaybetmesine asla müsaade etmeyecektir.
-‘Biz cesur adımlar attık’-
‘Biz bir yol açtık’ diyen Erdoğan, Komisyon’a verdiği yanıtta, ‘Biz, cesur adımlar attık, cesur reformlar gerçekleştirdik. Hiç kimsenin, hiçbir Hükümet ve siyasi partinin yapmadığını, yapamadığını yaparak, geçmişle yüzleştik, geleceğe sağlam bir zemin hazırladık. Gerilime, krize, çatışmaya sebep olmadan, ülkeye ve millete kaybettirmeden, sabırla, sağduyu ve teenniyle verdiğimiz kararlı mücadele ileri demokrasiye ulaşmamız için ümitleri artırdı. Bu mücadeleyi, millet-devlet kaynaşmasını, kurumlar arasındaki güven ve koordinasyonu, toplumsal kesimler arasındaki hoşgörü ve uzlaşıyı artırarak yürüttük’ ifadelerini kullandı.
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin geçmişteki karanlık günleri, karanlık dönemleri tekrar yaşamaması temennisinde bulunarak, şunları kaydetti:
‘İnşallah, Türkiye, seçilmiş Başbakan ve Bakanlarını asan, yaşını büyüterek, yanlı, taraflı bir yargılama neticesinde gençlerini idam, işkenceyle anılan bir ülke konumuna artık bir daha asla düşmeyecektir. Demokrasiye müdahale girişiminde bulunan, bunun tasavvuru ya da hayali içinde bulunan herkes, her kurum, er ya da geç, milletin mahkemelerinde yargılanacağını, hesap vereceğini aklında bulunduracaktır. Türkiye;ye çok ağır bedeller ödeten darbeler dönemi artık geride kalmıştır.
Demokratikleşme mücadelemiz, milletimizin güven ve desteğiyle aynı kararlılıkla sürecektir. On yıl boyunca çalışmalarımızı, icra ettiğimiz iş ve işlemleri insani odak yaparak gerçekleştirdik. Bireyin hak ve özgürlüğü, milletimizin egemenlik hakkı ve hukukun üstünlüğü rehberimiz olmuştur. Vesayetçi anlayışı, darbeci zihniyeti, müdahaleci yaklaşımı tamamen tasfiye edene kadar, hukuki ve siyasi çabalarımız devam edecektir. Komisyonunuzun yapacağı çalışmalar ve hazırlayacağı rapor da, geçmişi aydınlattığı kadar, gelecekte darbelerin tekrar yaşanmaması için çok değerli katkılar sunacaktır.’