Urfa Gezisini Ali Bayramoğlu, Ahmet Taşgetiren ve Yavuz Donat ile birlikte izlediğim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, pazar akşamı Ankara’ya dönerken Ana uçağında gündeme dair sorularımızı cevapladı. Erdoğan’ın Urfa mitingindeki muazzam kalabalığın yanı sıra Suruç gibi BDP’nin çok güçlü olduğu bir ilçede de coşkuyla karşılanmasından ötürü moralinin düzgün olduğunu gözlemledim. Kuşkusuz bu durumda, gezisinden hemen önce masasına konulan son ankette partisinin bir önceki yerel seçimde aldığı yüzde 39 oyu yüzde 47 civarına yükseltmesi de diğer bir etmendi.
Seçim analizlerinin konuşulduğu masada gündem dışı söz alarak kamuoyunda yoğun olarak tartışılan merak konusu iki mevzu hakkında kendisine sorular yönelttik.
KARAR BERAAT DEĞİL TAHLİYE
Merak ettiğim konuların başında Anayasa Mahkemesi’nin kararı ve ÖYM’lerin kaldırılması üzerine Ergenekon davasından tutuklu olan İlker Başbuğ’un tahliyesi geliyordu. Başbakana, Başbuğ’un tahliyesini kimi çevrelerin “darbe girişimlerinin aklanması” olarak değerlendirmeleri hakkındaki görüşlerini sordum. Acaba Erdoğan iddia edildiği gibi artık Ergenekon ve Balyoz’u önemsemiyor muydu?
Erdoğan bu soruma net bir girizgâhla cevap verdi: “Darbe girişimlerine, hükümete yönelik yasalara ve demokrasiye aykırı hareketlere dair kamuoyuna yansıyan onca ses kaydını ve delili nasıl görmezden geliriz? Partimizin kapatılmasının iyi olacağı şeklinde verilen beyanatları nasıl unuturuz? Tüm bunlar hepimizin gözleri önünde oldu. Dolayısıyla bu girişimlere karşı farklı bir tutum içinde değiliz. Darbe yoktur, darbe girişimi yoktur diyemem. Ayrıca mahkemenin verdiği kararın beraat değil tahliye olduğu gözden kaçırılmamalı…”
Ancak bu tespitlerinin, dava süreçlerindeki bazı kasıtları ya da aşırı yorumla yapılan suç isnatlarını mazur karşıladıkları anlamına gelmediğini vurgulayan Erdoğan, dava esnasındaki ve sonrasındaki bazı noktalara da dikkat çekti. Başbakan, ilgili mahkemenin 7 aydır mahkûmiyet kararının gerekçesini yazmamasını ve çağrıldıklarında ifadeye giden askerlerin tutuklu yargılanmasının oluşturduğu mağduriyetleri eleştirdi.
Başbakan Erdoğan, tahliyelerin ardından gündeme gelen yeniden yargılamayla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Bu gelişmelerin ardından İlker Başbuğ’un yeniden yargılaması konusunda da adres Yüce Divan olmalıdır. Hatırlanacağı üzere, gerek benim gerekse Cumhurbaşkanı Gül’ün o dönemdeki beyanatları da zaten bu yöndedir…”
HER YERDE MEŞRUDUR
Hatırlayacaksınız, Erdoğan ATV’deki röportajında, siyaseti manipüle eden montajlı ses ve görüntülerin yayımlandığı Youtube ile ilgili muhtemel düzenlemelerden ve tedbirlerden bahsetmişti. Başbakan, programın moderatörü Murat Akgün’ün “kapatılmaları da dahil mi” sorusunu “evet” şeklinde cevaplamıştı.
Başbakan Erdoğan’a ikinci olarak, sosyal medyada, cemaat gazetelerinde ve ana akımda âdeta üzerine kampanya başlatılan bu sözleriyle ilgili bir girişimlerinin olup olmadığını, şayet varsa hangi aşamada olduğunu sordum.
Öncelikle internet yasasının işlerlik kazanmasını beklediklerini ve RTÜK’ün de konu hakkında çalıştığını ifade eden Erdoğan “devletin ve kamunun güvenliğine yönelik tehditleri görmezden gelmemiz düşünülemez” dedi. Dünyanın her yerinde bu tarz yasa dışı girişimlere karşı alınan tedbirlerin meşru olduğunu kaydeden Başbakan “Avrupa’da da bu tür ulusal güvenlik sorunu kapsamındaki durumlarda uyarı verilip kapatılabiliyor. Bizde ise bir şey yapılamıyor. Üstelik bizde bu tarz işler yasalara ve anayasaya aykırı olmalarının yanı sıra bir de din adına yapılıyor. Gerçek hayatta suç olan internette de suçtur” şeklinde konuştu.
YOUTUBE TAMAMEN KAPATILMAZ
Başbakan sözleri üzerine bazı yayın organlarında yer alan “seçimden sonra youtube kapatılacak” iddialarını ise yalanlayarak net bir ifadeyle “tamamen kapatma gibi bir durum söz konusu değil” dedi. Başbakan’ın Youtube ve benzeri mecraların tamamen yasaklanmasının teknik olarak imkânsızlığına dair bilgi sahibi olduğunu da söyleyebilirim.
Cemaat Youtube’a bariyer kurmuş
İnternet hakkındaki tartışmalar sürerken, Cemaat’in YouTube ile ilgili uyguladığı “dâhiyane” tedbirle ilgili bazı duyumlar da kulağımıza çalınıyor. Edindiğim bilgilere göre, Cemaat internet ortamında Fethullah Gülen’le ilgili yayınlanan her görüntü ve ses kaydı için âdeta bir yasak bariyeri örmüş durumda. Bu yöntem sayesinde, Gülen’in tüm telif hakları alınan ses kayıtlarının “izinsiz” yayınlanması engellenmiş oluyor. Gülen’in veya yasal temsillerinin izni olmayan ses kayıtları da bu yasal bariyer sayesinde kısa süre içerisinde Youtube’dan kaldırılıyor. İşin garip tarafı Gülen’i her türlü eleştiriden bu yöntemle “koruyan” Cemaat çevreleri ve medyası, internetle ilgili, ulusal güvenliği, mahrem hayatı ve kişi hak-özgürlüklerini korumaya yönelik yasal düzenlemeleri kamuoyuna “internet sansürü” olarak lanse ediyor. (MELİH ALTINOK-TÜRKİYE)