MEDYAGUNDEM.COM- Ertuğrul Özkök son sayısında Mediacat dergisine verdiği röportajda Başbakan Erdoğan’a “Kızıl Sultan” diyerek hakaret etti. İşte o sözleri üzerine bugün Sabah gazetesi başyazarı Mehmet Barlas, Özkök’ün nasıl tarihi çarpıttığını “usta kalemi” ile gözler önüne serdi.
Bakın Barlas “Böyle tarih bilgisi ile bugün ancak böyle çarpıtılabilir…” başlıklı yazısında neler yazdı?
YANLIŞ BİLGİLERLE BUGÜNÜ YORUMLAMAK
Yanlış bilgilere dayalı ezberlerle kitlelerin kafalarını karıştırdığımız yetmedi galiba…
Şimdi de bu yanlış bilgilerle bugünü yorumlamak modası başladı. “Mediacat” dergisinde Ertuğrul Özkök’ün söyledikleri bunun somut örneği olabilir.
Dergi “Can Dündar’la birlikte son iki buçuk ay içinde işinden olan gazetecilerin sayısı 80’i aştı. Seyir nereye doğru sizce” diye sorunca şöyle cevap vermiş muhterem:
“Bunun gideceği yer bellidir. Bunun gideceği yer diktatörlüktür. Sınıra dayandığı yerdeyiz. Yalnız dünya tarihi bize göstermiştir ki hiçbir diktatör kalamaz. Hep söylerim, Abdülhamit Osmanlı padişahları arasında en başarılı olanlardan bir tanesidir.
– Ama bugün kendisinden bize kalan sadece yasaklar, istibdat dönemi ve hafiyelik sistemidir. Adı da o yüzden Kızıl Sultan diye kalmıştır. Bugün bunu yapanlar, ülkede istedikleri kadar ekonomik mucize gerçekleştirsin, yarın çocuklarına bırakacakları isim Abdülhamit’inkinden farklı olmaz eğer, böyle giderse.”
NEDEN “KIZIL SULTAN” DENİLDİ?
Abdülhamit’e kimlerin neden “Bloody Sultan” veya “Great Assasin” dediklerini, Amerikan ve Avrupa basınının o günlerini gözden geçirerek öğrenmek mümkün.
Bu Padişah’a “Kızıl Sultan” denilmesinin sebebi, onun iktidarı döneminde 1894-96 arasında yer alan Ermeni kırımlarında (Bitlis, Diyarbakır, Erzurum, Harput, Sivas, Trabzon, Van, Adana) on binlerle ifade edilen Ermeni vatandaşların katledilmeleridir.
Bu olaylar dizisinin başlangıcı da Ermenilerin 1878’deki Berlin Kongresi’ne temsilci gönderip, Osmanlı’dan bağımsızlık istemeleri olmuştur.
Son olarak 1896 Ağustosunun 26’sında Taşnak eylemcileri İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı basıp memurları rehine alınca, o gece İstanbul’da da Ermeni kırımı yaşanmış ve Batı basınına göre akan kanlar yüzünden Haliç’in rengi kırmızıya dönmüştür.
Abdülhamit o günden sonra özellikle İngiliz, Fransız ve Amerikan siyaset ve medya dünyasında kalıcı biçimde “Kızıl Sultan” olarak anılmaya başlanmıştır.
ÖZKÖK HÜRRİYET’İ YÖNETTİĞİ DÖNEMDEKİ O YAZILARI OKUSUN
Abdülhamit’i Taşnak eylemcilerinin bomba ile öldürme girişiminin (21 Eylül 1905) başarısız olmasına üzülen Tevfik Fikret’in, üzüntüsünü şiire dökebildiği (Bir Lahza-i Teehhür- Bir gecikme anı) bir dönemi, “Ermeni Sorunu”ndan soyutlayıp bugünle karşılaştırmak, bu kadar kolay mı olmalı?
Özkök’ün tarihe ve bugüne bakış açısını düzeltmesi için, Hürriyet’i yönettiği dönemde yayınlanan bazı yazıları yeniden okuması gerekli olabilir.
Mesela Murat Bardakçı 2005’in Mayıs’ının 5’inde “Meğer ne kadar da çok Tevfik Fikret’imiz varmış” başlığı altında şunları yazmıştı Hürriyet’te:
“-Avrupa sonradan teröristlere sahip çıkmasına rağmen teşebbüsü kınayacak ama bombacılara tek alkış İstanbul’dan, Robert Kolej’in hocası Tevfik Fikret’ten gelecekti. Şiirinde teröristleri ‘şanlı bir avcıya’ benzetiyor, bombanın erken patlamasına esef ediyordu.
AYDIN OLMANIN YOLU SÖVMEK Mİ?
-Bilmem, farkında mıyız?
Türkiye’de ‘aydın’ ve ‘entellektüel’ sayılmanın yolu artık her şeye muhalefet etmekten ve memlekete, hatta dine ve imana bile sövmekten geçer oldu. Bu işi yapanlar ve bilmedikleri konularda ahkam kesenler ‘aydın’, onlara karşı çıkanlar ise benim gibi ‘gerici’!
-İşin daha da garip tarafı, ‘aydın görünme’ gereği türban yasağına karşı çıktıkları için İslami basın tarafından kucaklanan ve her biri köşelere garkedilen bir zamanların anlı- şanlı solcu yazarları, sermayeleri bitmiş ve kafaları karmakarışık bir halde etrafa ‘basın etiği’ dersleri vermekle meşguller!”
BARLAS’IN YAZISI İÇİN TIKLAYIN