Türkiye’nin son 11 yıllık performansıyla küresel sistemin içerisinde sözü dinlenir ve dünyadaki egemen unsurlar bakımından tehlike arz eden bir ülke konumuna geldiğini vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Türkiye’deki ekonomik ve siyasi gelişmelerin arkasında birtakım küresel oyunların ve komploların olması da son derece doğaldır. Dünyadaki alternatif sesin, dünyadaki sorunlara karşı yeni söyleyecek bir şeyleri olan Türkiye’nin güçlü olmasına mani olmak, bu sesin daha fazla çıkmadan kısılması için etkin güçlerin birtakım şeyler yapacağı açıktır. Siz eğer IMF’in kapısında 50 milyon dolar için avuç açarsanız sizden iyisi yok. Ama siz ne zaman IMF ile ilişkilerinizi bitirir, ‘Bizim IMF ile ilişkimiz yok, IMF’ye biz borç vereceğiz’ derseniz o zaman tehlikeli ülke olmaya başlıyorsunuz. Ortadoğu’daki gelişmelere, İsrail’in saldırgan politikalarına ses çıkarmazsanız sizden iyisi yok. ‘Bütün dünya sırtını dönse biz Filistin davasına sırtımızı dönmeyeceğiz’ derseniz sizden daha kötüsü yok.
AB’nin terbiye salonlarında beklemeye rıza gösterirseniz siz iyisiniz, ‘Türkiye’nin AB’ye katılımı AB’yi güçlendirecek’ derseniz sizden kötüsü yok. Mısır’daki olaylara karşı demokratik meşruiyete inanan parti, grup sessiz kalamaz derseniz sizden kötüsü yok. Siz ne zaman ‘dünya 5’ten büyük’ deyip BM’nin yeniden yapılanmasını isterseniz sizden kötüsü yok. Dünyada küresel güçlerin karşısında ses çıkarmayan, başını önüne eğen, kendisine gösterilen yerde durmaya razı olan Türkiye olursa böyle bir Türkiye’nin birtakım olaylarla karşı karşıya kalması mümkün değil. İddia sahibi, irade sahibi olmaya başlarsanız birilerini rahatsız edersiniz.”
“Türkiye ekonomisinin üzerindeki etki yapay etkilerdir”
“Türkiye’deki son gelişmelerin içeride ve dışarıda büyük bir konsorsiyumun ortak olarak planlamış olduğu gelişmeler olarak görmekte fayda var” diyen Kurtulmuş, dünyada ekonomik sistemde de olağanüstü gelişmelerin yaşandığını söyledi.
Numan Kurtulmuş, küresel sistemdeki ekonomik konular, para piyasaları, finans hareketlilikleri ya da faizdeki hareketlilik üzerinde konuşulduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Fed’in aldığı kararlar bütün ülkeleri etkiliyor. Fed’in ilk açıklaması da sonraki açıklamasından Türkiye kısmen etkileniyor. Türkiye ekonomisindeki esas etki Gezi Parkı olaylarıyla başlayan ve 17 Aralık operasyonu ile gelişen süreçte ortaya çıkan etkilerdir. Bunlar doğal değil, yapay etkilerdir. Türkiye ekonomisinin gücünü azaltmak için ortaya konulan yapay etkilerdir. Türkiye’nin küresel finans piyasalarından etkilenmesini de bir yerde bahane olarak, bu işin arkasına sığınarak bu işlerin yapıldığını söylemek isterim.”
Kurtulmuş, Gezi olayları başlamadan önce borçlanma faiz oranının Türkiye’de 4,61 olduğunu hatırlattı.
O dönemde faiz oranının tarihsel olarak, Türkiye tarihinin en düşük oranına inmiş olduğunu dile getiren Kurtulmuş, “Ama maalesef bugün faiz neredeyse 11’ler seviyesine çıktı. Bunun Türkçesi şudur; hem Türkiye’nin ülke olarak borçlanması Türk parası üzerinden iki katından fazla artmıştır hem de üretim niyetinde olan, üretimin içinde olan iş adamlarının borçlanmaları, kredi almaları iki katından fazla artmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
Numan Kurtulmuş, 17 Aralık sürecinden sonra faizde yaşanan gelişmelere dikkati çekerek şunları anlattı:
“16 Aralık’ta faiz oranlarımız, gösterge faizlerimiz 8,60, 27 Ocak itibariyle 10,70 olmuştur. 27 Ocak tarihini alma nedenim şu; Gezi olayları, arkasından 17 Aralık gelişmeleri ve arkasından 17 Aralık’tan sonra aşağı yukarı bütün uluslararası finans çevrelerinde ‘Türkiye faizlerini artırmak zorundadır’ diye ortaya çıkan bir faiz artırma baskısı oluştu. Bunun sonucu olarak da Merkez Bankası’nın faiz oranlarını artırması…”
Bu üç olayın birbiriyle ilişkili olaylar zinciri olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, “Sonuçta Türkiye’de, repo ihale faizi yüzde 4,5’den yüzde 10’a yükselmiş, marjinal fonlama faizi yüzde 7,5’den yüzde 12’ye çıkmıştır ve son derece radikal, son derece sert bir politika faiz ayarlamasıyla, Türkiye faizlerini artırmak zorunda kalmıştır” dedi.
Aynı zamanda küresel etkinin de olduğuna işaret eden Kurtulmuş, konuşmasına şöyle devam etti:
“Hindistan da, Güney Afrika da, Rusya da, Brezilya da, gelişmekte olan ülkeler de ciddi şekilde bu sürecin içine girmiş ve bunların içinde sadece Rusya faiz artırımına girmemiş, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin hemen tamamı faiz artırımına gitmiştir. Bunların bir kısmı zaman içinde minimal seviyede artırarak gitmiş, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ise şok bir kararla yüzde 12 seviyelerine faiz oranlarını yükseltmiştir. Bundan sonra da hemen ertesi gün, Fed 10 milyar dolar sermaye alımlarını çekti, dolayısıyla bunun da ortaya çıkardığı bir küresel etki olduğunu söylemek mümkün.”
Kurtulmuş, 30 Ocak tarihinde faizlerin 11,10’a çıktığını, 5 Şubat itibariyle de 10,69 seviyelerinde bulunduğunu dile getirerek, “16 Aralık, yani 17 Aralık operasyonlarının başladığı tarihinden bir gün öncesi ile, 5 Şubat’ı alırsak Türkiye’deki reel faiz, borçlanma faizleri oranı 1,79 puan artmıştır” ifadesini kullandı. Bu artışın verdiği tahribata da değinen Kurtulmuş, bu tahribatın devlet iç borçlanma senetleri üzerinden ölçüleceğini, bu artışın devlet iç borçlanma senetleri üzerindeki değer kaybına etkisinin de 6,88 milyar lira olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, hükümetin “Faiz Lobisi”nden bahsettiğinde bazı çevrelerin kendilerini eleştirdiğini hatırlatarak, şunları kaydetti:
“İşte biz faiz lobisini buradan çıkartıyoruz. Türkiye’de AK Parti iktidara gelmeden evvel, 2002 yılında, borçlanma faizleri yüzde 63 seviyesindeydi. Mayıs ayının ortasında 4,61’e indi. Biz bunu yüzde 65 ve yüzde 5 olarak aldık ve hesaplarını yaptık. Türkiye son 11 yıl içinde 642 milyar lira faiz lobisine daha önceki dönemlerde verdiği parayı vermemiştir. Kızılca kıyametin koptuğu yerlerden biri de burası işte. Bu para faize gitmektense, milletin ihtiyaçlarına doğru döndürülmüştür.”
“16 Aralık’tan sonra Türkiye’nin risk birimi yüzde 36,3 arttı”
Numan Kurtulmuş, 16 Aralık’tan sonra Türkiye’nin risk biriminin yüzde 36,3 arttığı bilgisini vererek, bunun da hem bankaların dışardan kredi getirirken daha yüksek faiz ödeyeceği hem de özel sektörün kredi kullanırken daha yüksek faiz ödeyeceği anlamına geldiğini söyledi.
Dövizde yaşanan gelişmelere de değinen Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Döviz, Gezi olayları başlamadan evvel 1,74 seviyesindeydi, 17 Aralık olayları başlamadan evvel 2,47 idi, 5 Şubat itibariyle 2,24 olmuştur. Dövizdeki gelişmeleri de kısa vadeli borç stokumuza etkisi bakımından hesap etmemiz lazım. Biz kısa vadeli borç stokumuzu 17 Aralık öncesinden itibaren alırsak, bunun Türk parası karşılığı 264,9 milyar liradır, 6 Şubat tarihi itibariyle bu 290,8 liraya çıkmıştır. Yani 25,8 milyar lira da kısa vadeli borç stokumuzun Türk parası olarak değer artışıdır. Reel sektörün yabancı para pozisyon açığında da son rakam 170 milyar dolar seviyesinde ve buradaki artış 34 milyar liradır. Gezi olaylarından bu yana, 17 Aralık sürecini de kapsayan dönemde Türkiye toplamda 156,8 milyar dolarlık bir kayıpla karşı karşıya kalmıştır.”
Kurtulmuş söz konusu zararların sebebini hiç kimsenin Fed kararlarına bağlayamayacağının altını çizerek, Fed’in açıklamalarında dolayı ortaya çıkan tahribatın aşağı yukarı 9-10 milyar dolar civarında olduğunu ifade etti.
Türkiye’nin Gezi olayları arkasından 17 Aralık sürecinde yaşadığı kayıplara ilişkin de Kurtulmuş, “Kimsenin buna hakkı yok. Türkiye’de savaş olmadı, büyük bir ekonomik kriz olmadı. Niye Türkiye ekonomisi 156 milyar dolarlık bir kayıpla karşı karşıya kalsın? Kimin böyle bir kaybı ortaya çıkarmaya hakkı var. Bu sonuç kabul edilebilir bir sonuç değil. Ama şunu da söylemeliyim ki, zaten birileri Türkiye’nin bir kayıp, ekonomik istikrarsızlık içine girmesini istiyor. Birileri polisi ayrı telden çalan, yargısı ayrı telden çalan, hükümeti ayrı telden çalan, bütün bakanlıkları ayrı telden çalan, kimsenin kimseyi yönetemediği bir Türkiye haline gelsin istiyor” diye konuştu.
Numan Kurtulmuş, 12 Eylül dönemi öncesinde, 28 Şubat öncesinde de Türkiye’nin böyle bir noktaya getirildiğini hatırlatarak, şu an siyasi istikrarsızlık isteyenlerle ekonomik istikrarsızlık isteyenlerin her türlü oyuna devam ettiğini söyledi.
“Türkiye’nin çözüm için adım attığı en önemli sorun, çözüm sürecidir”
Bu oluşumun içinde çözüm sürecini sekteye uğratmak isteyenlerin de olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, “Osmanlı’nın son dönemi dahil olmak üzere, Türkiye’nin kendi inisiyatifiyle ele aldığı ve çözmek konusunda adım attığı en önemli sorunu, Kürt sorunudur ya da çözüm sürecidir” dedi.
Kurtulmuş, 30 yılda 1,2 trilyon dolarlık maddi kayba ve 32 bin insanın ölmesine neden olan sorunun çözülme noktasına girmesinden bazı çevrelerin rahatsız olduğunu, bu operasyonların ve bu süreçlerin arkasında çözüm sürecini akamete uğratmak isteyenlerin de olduğunu dile getirdi.
Numan Kurtulmuş, cumhurbaşkanlığı seçimlerine de değindi. Geçmiş yıllarda bütün cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Türkiye’de birtakım olayların olduğunu belirten Kurtulmuş, bu olayların ilkinin 1961 yılında Ali Fuat Başgil’in cumhurbaşkanlığı adaylığından silah zoruyla vazgeçirilmesi olduğunu söyledi.
Ali Fuat Başgil olayından bu yana, Türkiye’de bütün cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Ali Cengiz oyunlarının” oynandığı yorumunda bulunan Kurtulmuş, “Bu cumhurbaşkanlığı seçimleri ise, Türkiye’de sistemi değiştirecek önemli gelişmelerden biridir. Artık Türkiye’de kimin cumhurbaşkanı olacağına kapalı kapılar ardında siyasi çevreler karar vermeyecek, millet doğrudan doğruya karar verecek. Bu nasıl bizim için sevindirici bir durumsa, milletin efendisi olduğunu iddia eden ekonomik ve siyasi çevreler için de o kadar kahredici bir pozisyondur” değerlendirmesini yaptı.
Cenevre görüşmeleri hakkında da açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Türkiye’nin Cenevre görüşmelerinde masada çok zayıf şekilde olmasını isteyenler, Türkiye’yi bu süreçte ciddi şekilde köşeye sıkıştırmak istiyorlar. Türkiye masada olsun ama masanın kenarında etkisiz bir ülke olarak otursun istiyorlar. Başka gruplar da var tabii, ‘kaos lobisi’ dediğimiz kendi kişisel ya da grupsal çıkarlarının, bu bölgelerdeki, ülkelerdeki iç karışıklıktan, kaoslardan geçtiğini bilen çevrelerin de bu işin içinde olduğunu biliyoruz. Bunların bir kısmı bölgesel güçlerdir, bir kısmı küresel güçlerdir.”
Türkiye’nin mayıs ayı ortalarından bu yana, uluslararası ekonomik sistemdeki gelişmelerin üstüne Türkiye’nin ciddi bir ekonomik ve siyasi baskı altında bırakılmaya istendiğine işaret eden Kurtulmuş, “Ama Türkiye, çok şükür bunu aşacak güçtedir. Türkiye ekonomisi 2001’deki Türkiye ekonomisi değildir. Türkiye bugün iyi bir noktadadır. Bütün bunlar olmasa iyi olurdu ama oldu diye de kahredecek değiliz, bunlar bize ders olsun. Bunlardan sonra Türkiye’nin daha güçlü bir gelecek perspektifine yönelmesi lazım” diye konuştu.
Operasyonların arkasında olan şeyin Türkiye’yi olağanüstü bir döneme doğru götürmek olduğunu aktaran Kurtulmuş, “Çok net söylüyorum, biz 67 yıllık çok partili siyasi hayatımızda bir sürü olağanüstü dönem yaşadık. 68 tane parti kapatıldı, başbakanlar asıldı, başbakanların altından zorla koltukları alındı. Bir sürü sokak çatışmaları tezgahlandı. 1 Mayıs’tan Çorum Olayları’na kadar toplumsal birçok olay sergilendi. Birçok siyasi suikastler oldu” dedi.
Kurtulmuş, Türkiye’nin çok partili siyasi hayatında başardığı en önemli şeyin sandığın yolunu açık tutması olduğunu vurguladı.
Türkiye’de bürokratik oligarşinin gücünün zayıflatıldığını dile getiren Kurtulmuş, standardı yüksek olan demokrasilerde bir numaralı sorunun “Meşruiyetin kaynağı nedir?” sorusu, cevabının ise “halkın gücü” olduğunu söyledi.
Demokratik meşruiyete inanan hiçbir kimsenin halkın oyundan başka bir vesayet odağının varlığını kabul edemeyeceğinin altını çizen Kurtulmuş, “Ne askeri vesayet ne sivil vesayet ne bürokrasinin vesayeti ne iş adamlarının vesayeti ne uluslararası vesayet ne iç vesayet ne de dış vesayet ne de yargı vesayeti hiçbir şekilde kabul edilemez. Bunun adına demokrasi demezler. Eğer yargı vesayetini kabul ediyorsanız, bunun adına yargıçlar devleti derler” şeklinde konuştu.
Türkiye ileri gidecekse, polis devleti, asker devleti, STK’ların yönettiği bir devlet veya yargı devleti olarak gidemeyeceğini ifade eden Kurtulmuş, Türkiye Cumhuriyeti devletinin halkın, milletin devleti olarak ileriye gidebileceğini kaydetti.
Kurtulmuş, birçok vesayet odağının dağıtıldığına işaret ederek, “Bundan sonra da hiçbir vesayet odağının milletin egemenliğinin üstünde yer almasına müsaade edilmeyecektir” dedi.
Milletin kendisi vesayete müsaade etmediği gibi, vesayete müsaade edene de müsaade etmeyeceğini belirten Kurtulmuş, sözlerine şöyle devam etti:
“Onun için yapmamız gereken şey Türkiye’de hiçbir kimsenin, hiçbir grubun, hiçbir çıkar çevresinin bir vesayet odağı haline gelmesine müsaade etmemektir. Tabii demokrasinin önemli hususlarından birisi sivil toplumun gelişmesidir. Herhangi bir dindar ya da seküler cemaat ya da cemiyet, o ya da bu şekilde, toplumun daha ileriye gitmesi için birtakım tezler ortaya koyabilir. İşte ASKON bir STK, tezlerinizi ortaya koyabilirsiniz, bunları anlatabilirsiniz, bu yönde insanların oluşması için toplumda faaliyetler de yaparsınız. Hatta bunun üstünde baskı grupları da oluşturursunuz, lobiler de yaparsınız, bunların hepsi başımızın üstüne. Bunlar kabul edilebilir, hatta demokrasinin olmazsa olmaz koşullarıdır. Ama herhangi bir dini ya da seküler cemiyet ya da cemaat, ‘Hayır ben devleti yöneteceğim, ben şurayı yöneteceğim, siyaseti kontrol edeceğim, siyasetin üstünde rol alacağım’ derse, başka bir vesayet ortaya çıkmış olur. Buna da hiçbir demokratik meşruiyet sahibi hükümet rıza gösteremez, demokratik meşruiyete inanan kimse de buna razı gelemez. Dolayısıyla bu çerçevede geçmiş 10 yılın en önemli başarılarından birisi bu bürokratik oligarşinin zayıflatılmasıdır. Tamamen kalktı diyemiyorum, ama tamamen kalkması da inşallah önümüzdeki süreçte gerçekleşecektir.”
“Bundan sonra darbelerin görünmeyen yüzü de deşifre edilecek”
Numan Kurtulmuş, şimdiye kadar Türkiye’de bir onbaşı ya da çavuşu bile parlamentoya çağırıp ifadesine başvurmanın mümkün olmadığını belirterek, “Şimdi gerekli kim varsa hepsinin ifadesine başvurulmuş ve darbeler Meclis’te ciddi bir şekilde araştırılmıştır” dedi.
Bundan sonra darbelerin görünmeyen yüzünün de deşifre edileceğini aktaran Kurtulmuş, “Neyi kast ediyorum; 28 Şubat’ın çok kudretli paşası tankları çıkarttı. Tankların palet şakırtılarını duyduk. Ama o tankların palet şakırtıları içerisinde elini ovuşturarak kasasına para katan, gücüne güç katan, sermayesine sermaye katan çevreleri niye ortaya çıkaramıyoruz? Bunların ortaya çıkarılması, medyada, STK’larda, iş dünyasında… Haksız yere 291 milyar dolar… Türkiye’nin parasını o dönemde heba edenlerin de herhalde hesap vermeleri gerekir diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Yeni bir anayasa yapmanın önemine değinen Kurtulmuş, Türkiye’de hangi sorunlar konuşulursa konuşulsun işin yeni bir anayasaya çıktığını söyledi.
Türkiye’deki seçkinci zihniyetin yeni bir anayasa yapılmasına izin vermediğini vurgulayan Kurtulmuş, gelecek dönemde çoğulcu bir anayasanın muhakkak yapılacağını dile getirdi.
Geçmişten gelen bir sürü antidemokratik anayasa olduğuna işaret eden Kurtulmuş, bu yasaların temizlenmesi ve Türkiye’nin önünün açılması gerektiğinin altını çizdi.
Vesayetin kullandığı en önemli araçlardan birisinin vatandaşı sınıflandırmak olduğunu belirten Kurtulmuş, bunun ortadan kaldırılması gerektiğini kaydetti.
“Dini diyaneti, mezhebi meşrebi, inancı ne olursa olsun; yaşam tarzı, siyasi kanaati, toplumsal aidiyeti, ırkı ne olursa olsun; hiç kimsenin kendisini ikinci sınıf vatandaş hissetmeyeceği bir Türkiye’nin inşası… ‘Bu ülkenin sahibi benim’ diye 76 milyon yurttaşımızın hepsine söyletebiliyor muyuz bunu?” diyen Kurtulmuş, o zaman kim hangi vesayeti kullanırsa kullansın beş para etmeyeceğini, hangi iç ve dış güç operasyon yaparsa yapsın o operasyonun da boşa çıkacağını söyledi.
“Son operasyon ve gelişmelerle Türkiye’nin 2014’teki büyümesi bir miktar düşebilecek gibi görünüyor”
Kurtulmuş, “Elbette Fed’in kararları önemli. Ama biz ‘Fed efendi ne buyurdu’ diyerek, onun söyleyeceklerine kulak kabartarak ekonomiyi yönetemeyiz. Onun için Türkiye’nin bu makroekonomik başarılarını mikroekonomik başarılarla taçlandırması lazım” dedi.
Son 10 yılda ortaya çıkan meseleleri aşmanın yolunun daha çok üretmekten geçtiğini belirten Kurtulmuş, Türkiye’nin önünde iki önemli mesele olduğunu, bunlardan birisinin cari açık konusu olduğunu söyledi.
Türkiye’nin cari açığını ortadan kaldırmak için önce oynanan finans kapitalizminin ve içerdeki birtakım çevrelerin oynadığı oyunlara dikkat etmek mecburiyetinde olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, bundan sonraki dönemde Türkiye’nin cari açık meselesini iyi yönetmesi gerektiğini dile getirdi.
Büyümenin nitelikli büyümeye dönüşmesi gerektiğini aktaran Kurtulmuş, son operasyon ve gelişmelerle Türkiye’nin 2014’teki büyümesinin bir miktar düşebilecek gibi göründüğünü ifade etti.
Türkiye’nin her yıl asgari yüzde 5 büyümesi gerektiğini anlatan Kurtulmuş, Türkiye’nin yeni bir vizyona, faz değiştirmeye ihtiyacı olduğunu kaydetti.
Artık kont pantolon ve t-shirt üreterek Türkiye’nin ihracatının artırılamayacağını, Türkiye’nin küresel ölçekte büyük bir güç olmasının da sağlanamayacağını bildiren Kurtulmuş, bunların olacağını ama, Türkiye’nin Ar-Ge’ye yatırım yapan, patentlerini ve markalarını geliştiren bir ülke olma mecburiyeti olduğunu dile getirdi.
Ekonominin esas gücünün, orta direğinin gücü ile kaim olduğunu belirten Kurtulmuş, “Hala Türkiye ekonomisinin yüzde 65’ini KOBİ’ler üretiyor. Dolayısıyla KOBİ’lerimizin, orta direğimizin, esnafımızın güçlendirilmesi için her türlü gelişmeyi ortaya koyacağız ve orta sınıfı güçlü bir Türkiye’yi daha ileriye hep birlikte götüreceğiz” şeklinde konuştu.
“Ekonomik ve siyasi reformları eş zamanlı olarak yapmaya devam edersek Türkiye’nin önü açıktır”
Kurtulmuş, son sermaye hareketlerinin Türkiye’nin sadece döviz ve faiz silahlarıyla bu gelişmelere karşı mücadele edemeyeceğini belirterek, “Kurların artışına karşı döviz satıyorsunuz, Merkez Bankası 11 Haziran’dan bu yana 21 milyar dolar döviz satmıştır, şu anda Merkez Bankamızın 33,5 milyar dolar kullanılabilir net dövizi var. Dolayısıyla önemli miktarda dövizi satmıştır ama maalesef döviz kurlarında ciddi oynama olmadı” diye konuştu.
Döviz ve faiz silahlarının her zaman kullanılamayacağını ifade eden Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Türkiye’nin yüzde 5’lik kalkınmayı sürdürebilmesi için yeterli sermayesi yok. Çok açıktır ki Türkiye’ye dışarıdan sermaye gelmesi lazım. Bunun gelebilmesi için de önce borsanın güçlendirilmesi ve sermaye piyasalarında çok farklı enstrümanların geliştirilmesi mecburiyeti var. Önümüzde güncel olarak bu sorunla karşı karşıya kaldık, yarın başka bir şey ile de karşı karşıya kalabiliriz. Biz ekonomik ve siyasi reformları eş zamanlı olarak yapmaya devam edersek Türkiye’nin önü açıktır ama Türkiye içine kapanır, korkak, ürkek bir ülke haline getirilirse o zaman sıkıntılarımız başlar. Bizim başka yolumuz yoktur. Demokraside söz, karar, güç, ekonomi ve siyaset de milletindir. Türkiye bu süreçlerden güçlenerek çıkacaktır.”
“Kesinlikle seçim ekonomisi uygulanmayacak”
Kurtulmuş, konuşmasından sonra bir gazetecinin, “Orta Vadeli Program ve büyümede revizyona gidilebilir mi?” sorusu üzerine, “Kesinlikle bir seçim ekonomisi uygulanmayacaktır. Seçim ekonomisi uygulayan hükümetler Türkiye’de zayıf koalisyonla giden ve seçimden sonra iş başına gelip gelmeyeceği belli olmayan hükümetlerdi. Türkiye’de halkın bugünkü talepleri istikametinde bu hükümet 10 yıl daha devam edecek görülüyor. Bu hükümetin ne politik ne de ahlaki olarak seçim ekonomisi uygulaması mümkündür. Prensip olarak seçim ekonomisi uygulanmayacaktır” diye konuştu.
Kurtulmuş, Merkez Bankası’nın özerkliğine yönelik soru üzerine ise şu yanıtı verdi:
“Merkez Bankası’nın bağımsızlığını tartışmıyoruz. Merkez Bankası dünyadaki birçok ülkede bağımsızdır. Merkez Bankası’nın belki bazı fonksiyonları önümüzdeki dönemde tartışılabilir, konuşulabilir. Belki siyasi perspektif ile Merkez Bankası’nın aldığı kararlar arasında bir uyum olması gerekir. Çünkü bütün bu kararların hesabını verecek hükümettir. Bunu söylerken Merkez Bankası siyasete bağlı bir kurum haline gelsin ya da bağımsızlığı ortadan kalksın demiyoruz. Merkez Bankasının enflasyon dışında sorumluluğu yok. Dolayısıyla bütün bunlarda oturulup konuşulması, tanımlanması gerekiyor.
Merkez Bankası’nın faiz artırımının, iyi kötü ekonomi bilen birisi olarak çok işe yaramayacağını ve yeni enstrümanlar kullanılması gerektiğini söylüyorum. Klasik olarak döviz satışı ve faiz artışını biliyoruz. Bunun dışında sermaye piyasalarının yönetilmesi, çeşitlendirilmesi ve derinleştirilmesi gerekiyor. Esasında olan algı yönetimidir. Türkiye olarak algı yönetimini iyi yapmamız lazım. Para politikalarında yönetilmesi gereken algı yönetimidir.”
Kurtulmuş, Türkiye’de zayıf bir ekonomiyle karşı karşıya olunmadığını vurgulayarak, “Türkiye’nin makroekonomik dengeleri çok güçlü. Zaten eğer öyle olmasaydı Gezi olayları sonrasında Türkiye ekonomisi çöküşe geçerdi” dedi.
İşsizliğe ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, gelecek vizyonunun üretim ve istihdam üzerine oturtulması gerektiğini söyledi.
Katılımcıların soru yönelteceği kısım ise basına kapalı gerçekleştirildi.