Bosna Hersek Başkanlık Konseyi Başkanı Bakir İzetbegoviç, “Babam Aliya İzetbegoviç, insanların ruhunu iyi tanıyan ve ilk bakışta iyi ve kötü yönlerini, karakterlerinin güçlü ve zayıf noktalarını çıkarabilen birisiydi. Erdoğan’ın inancını, liderlik kapasitesini ve içindeki gücü ilk bakışta keşfetmişti. Ölüm döşeğinde, Erdoğan’ı çağırıp Bosna Hersek’i ona emanet etmişti. Bunu gerçekten ölüm döşeğinde, hasta yatağında yapmıştı” dedi.
Bosna Hersek Başkanlık Konseyi Başkanı Bakir İzetbegoviç, “Son 50 yılda Müslüman nüfus iki kat artarken, ekonomik güçleri de 10 kat artmıştır. En önemli olan ise eğitimli Müslümanların sayısının da 100 kat artmış olduğu gerçeğidir” dedi. İzetbegoviç, “Müslümanlar uzun süre tarihin nesnesi olmuşlardır, şimdilerde siyaset ve askeri hareketlerin bağlamında özne konumuna gelmektedirler. İslâm’ı gerçek manasıyla öğrenen yeni nesil önümüzdeki bölünmeleri aşacak ve İslâm’ı dünya gücü haline getirecektir” ifadelerini kullandı.
İzetbegoviç Yeni Şafak’tan Nil Gülsüm’ün sorularını yanıtladı:
Genç Bosna Hersek Cumhuriyeti, bir yandan savaşın ve yaşanan travmaların yaralarını sarmaya çalışırken, bir yandan da bölgesinde ve İslam dünyasında etkinliğini artırma çabasında. Elbette bu çabasında Bosna Hersek’in en büyük destekçisi Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Ben de bu bağlamda sorularımı bu hafta Bosna Hersek Başkanlık Konseyi Başkanı Bakir İzetbegoviç’e yönelttim. Başkanlık Sarayı’nda gerçekleştirdiğimiz görüşme sıcak ve samimi bir ortamda gerçekleşti. Türkiye ile Bosna Hersek arasındaki bağı en güzel yansıtan ise Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan konusu geçtiğinde Bakir İzetbegoviç’in daha da mütebessim bir ifadeyle konuşmaya devam etmesi oldu. Bakir İzetbegoviç, fotoğraf çekimini özellikle babasının duvarda asılı olan fotoğrafı önünde yapmayı istedi. İslam düşünürü ve önderi Aliya İzetbegoviç’in oğlu Bakir İzetbegoviç, İİT Zirvesi’nden, yükselen İslamofobiye; mülteci sorunundan savaş suçlusu Karaciç’in aldığı cezaya kadar birçok konuda sorularımı cevapladı. Görüşmemizin önemli başlıkları arasında şüphesiz ki, Aliya’nın taşıdığı anlam ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile dostluğu da yer almakta ve sanırım ortak hafızaya not düşmek bakımından değer taşıyor.
İstanbul’da düzenlenen 13. İslâm Zirve Konferansı’na katıldınız. Zirvenin değerlendirmesini nasıl yaparsınız?
Müslüman dünyası özellikle terör ve yaşanan silahlı çatışmalar gibi ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunların çözümüne yönelik yapılması gerekenler Müslüman ülkelerde birlik, dayanışma ve uzlaşmanın sağlanmasıdır. Güçlerimizi birleştirmeli ve karşı karşıya kaldığımız sorunlarla yüzleşmek için yeni tutumlar geliştirmeliyiz. Son dönemde ortaya çıkan olumsuz görüşler ancak ve ancak İslâm dünyasının birleşmesi ve ortak hareket etmesiyle durdurulabilir. Karşılaştığımız sorunlara etkin çözümler bulabilmek için güçlerimizi birleştirmeliyiz. Konferansın tam da bu yönde ilerlediğini düşünüyorum. Birlik ve beraberliğin zirvesiydi aslında. Zirvede oy birliği ile kabul edilen “İslâm Birliği Organizasyonu Aksiyon Planı” son derece önemli ve güç vericiydi. İslâm Organizasyonu’nun barış, güvenlik, terörle mücadele, insan hakları, gelişim, fakirlik, kadın, aile ve çocuk hakları, eğitim, bilim ve teknoloji ve kültür gibi konularda ilgili ülkelerde iyileştirmeye odaklanması son derece önemlidir.
MÜSLÜMANLAR ARTIK NESNE DEĞİL ÖZNE
Git gide büyüyen İslâmofobiye karşı tutumuz nedir ve sorunun çözülmesinde ne tür bir model uygulanmalıdır?
Dünyadaki Müslümanlar son dönemde hem nitelik hem de nicelik bakımlarından büyümektedir. Bu da güç ile denge ve neden ve sonuç ilişkilerini önemli derecede etkilemektedir. Son 50 yılda Müslüman nüfus iki kat artarken, ekonomik güçleri de 10 kat artmıştır. En önemli olan ise eğitimli Müslümanların sayısının da 100 kat artmış olduğu gerçeğidir. Müslümanlar uzun süre tarihin nesnesi olmuşlardır, şimdilerde siyaset ve askeri hareketlerin bağlamında özne konumuna gelmektedirler. Bu dönemde çatışmalar olacak, İslâm karşıtı güçler kurulacak, yabancı düşmanlığı ile İslâmofobi artacak ve inkar duygusu hakim olacaktır ama hepsi zamanla düzelecek ve kaybolacaktır. Hızlı çözümler olmadığı sürece yapı olumsuz gelişmeye devam edecektir ama dediğim gibi zamanla durum sakinleşecek ve Müslümanların değer, birlik ve uyumları kabul görecektir. Kesinlikle böyle olacağını düşünüyorum çünkü Müslümanlar Batı’ya iki önemli değeri getirmektedir: Genç nüfus ve modern insanlığın mücadele ettiği hastalıklara çare.
ADALETLE HAREKET EDİLMELİ
Müslümanlar arasında dağınık görüntü var. Buna son verilmesi için neler yapılmalı?
Kur’an-ı Kerim’de Müslümanların kardeş oldukları ve mezhep ayrılığına girmemeleri buyrulmuştur. Müslümanların, “İyiyi emreden kötüye karşı çıkan” bir halk olması ve bu yolda sabır, adalet ve gerçekle hareket edilmesi gerektiği yazılmıştır. Müslümanlar hata yapabilir ama unutmamaları gerekir ki Allah’ın iyiliği aramak ve kötülükle mücadele konusunda buyurdukları gelip kendilerini bulacaktır. Bu yolda, birliği bozan şeyler en başta kibirli ve bencil olmaktır, aynı zamanda yanılgı ve önyargılar ile cahillik de bizi bu değerden uzaklaştırmaktadır. İslâm’ı gerçek manasıyla öğrenen yeni nesil önümüzdeki bölünmeleri aşacak ve İslâm’ı dünya gücü haline getirecektir.
SURİYE’YE TEL ÖRGÜ İLE CEVAP ÜZÜCÜ
Bugün Suriye’de yaşanan olaylarla ilgili Bosna Müslümanlarının tavrı nedir?
Kardeşler arasında yaşanan çatışmalar bizim geçmişte yaşadıklarımızı anımsatıyor. Suriye ve Bosna Hersek’te yaşananlar arasında oldukça fark vardır ama ortak olan noktamız insanların acı çekmesidir. Suriye’de de Bosna Hersek’te olduğu gibi en çok masum insanlar acı çekiyor. Aynı olan diğer nokta ise yaşanan acılar karşısında güçlü dünya ülkelerinin çözüm bulamamasıdır. Bu, sığınmacı krizi için de geçerli. Hayatlarını kurtarmaya çalışan insanlar yaşadıkları zorluklara ek engel ve zulümlerle karşılaşmakta. Gelişmiş Avrupa’nın tel örgüyle verdiği cevap son derece üzücü. Bosna, sığınmacı rotası üzerinde değil. Olduğu takdirde ise elimizden geldiğince ve imkanlarımız kapsamında buraya gelen insanlara yardım eli uzatacağız. Bu noktada, Türkiye’nin gösterdiği tavır örnek alınmalıdır. Ne yazık ki çoğu insan bunu görmezden gelmektedir.
ERDOĞAN’LA DOSTLUK BABAMDAN MİRAS
Türkiye’nin yöneticileriyle, özellikle de, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakın ilişkilerinizin olduğunu biliyoruz. Nasıl bir ilişkiniz var?
Aslında bu dostluğu babamdan devraldım diyebilirim. Yakın ilişkimiz, babamın vefatından sonra başladı. Aramızda iyi bir arkadaşlığın var ve bu arkadaşlık iki devlet adamının ülkelerinin çıkarı için tesis ettiklerinin de ötesinde bir şey. Cumhurbaşkanı Erdoğan, benim gözümde diğer bütün politikacılardan ve devlet adamlarından çok farklı bir yere sahip.
BOSNA’YI ÖLÜM DÖŞEĞİNDE ERDOĞAN’A EMANET ETTİ
Aliya İzetbegoviç ve Erdoğan da oldukça yakın ilişki içerisindeydi.
Aliya, Tayyip Bey’le görüştüğünde tecrübeli ve akıllı bir devlet adamıydı. Gerek hapishane döneminde, gerekse savaş sırasında çok farklı insanları tanıma ve inceleme imkanına kavuşmuştu. İnsanların ruhunu iyi tanıyan ve ilk bakışta iyi ve kötü yönlerini, karakterlerinin güçlü ve zayıf noktalarını çıkarabilen birisiydi. Erdoğan’ın inancını, liderlik kapasitesini ve içindeki gücü ilk bakışta keşfetmişti. Ölüm döşeğinde, Erdoğan’ı çağırıp Bosna Hersek’i ona emanet etmişti. Bunu gerçekten ölüm döşeğinde, hasta yatağında yapmıştı. Erdoğan’ın son ziyaretinde, bütün gücünü toplamaya çalışmış ve istediği etkiyi bırakmak için gayret göstermişti. Nitekim, Erdoğan ziyaretinin ardından son derece mutlu ayrılmış ve rahmetli Aliya’nın iyileşiyor olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bu ziyaret Cumartesi öğleden sonra gerçekleşti ve babam ertesi gün öğleden önce ruhunu teslim etti.
Bosna Hersek, destansı bir mücadelenin ardından bağımsızlığını korumayı başardı ve bu Boşnakların varoluşunun garantisi oldu. Ülkedeki genç nesil ve dünyanın kalanı bu direnişi biliyorlar mı?
Direniş yıllarımız hayatımız ve hatıralarımız üzerinde büyük etkiler bırakmıştır. Tarihin bu dönüm noktasında, adalet savaşına cesur ve kararlı bir şekilde hayatlarını adayan insanların anısına, bu hatıraları canlı tutmak için elimizden geleni yapıyoruz. Gençlerimize, savaşımızın gerçeklerini, zulme karşı direnişimizi, zafer ve özgürlüğümüzü anlatıyoruz. Ne yazık ki, dünyada çok fazla yalan ve adaletsizlik var, bu yüzden gerçeğin anlatılmasında asla geri kalmamalıyız. Bu yüzden, dikeceğimiz anıtlarla, tarihi ve edebi eserlerle, mücadelemiz hakkındaki gerçekleri anlatmaya ve muhafaza etmeye devam edeceğiz.
KARACİÇ KARARI SALDIRININ ORTAK PLAN OLDUĞUNU GÖSTERDİ
Radovan Karaciç, 40 yıl hapis cezası aldı. Bu kararı nasıl yorumluyorsunuz?
Kurbanlar için, Bosna Hersek için, bölge için ve de dünya için son derece önemlidir. Ne yazık ki, adalet sağlamak için verilecek hiç bir ceza yeterli değildir. Kararın en önemli sonuçlarından birisi ise, saldırının ortak ve planlanmış olduğu gerçeğinin
tescil edilmiş olmasıdır.
TÜRKİYE’YE MÜTEŞEKKİRİZ
Bosna NATO üyesi olmak istiyor. Jeopolitik anlamı nedir?
Bu aslında Bosna Hersek için çok önemli bir adımdır. Ülkemiz ciddi güvenlik tehditleri altında. Bir yandan, tekfircilik ve ve radikalleşme, diğer yandan Rusya’nın etkisi gibi etmenler mevcut. NATO’nun sunduğu güvenlik ve stabilizasyon barış ve geleceğimiz için elzem. NATO’ya entegrasyon, ülkemizin ve toplumumuzun modernizasyonu için en etkili araçlardan birisi olacak. Buradaki amaç, en üst demokratik standartlara ulaşılması, rekabetçi pazar ekonomisinin sağlanması ve ekonomik gelişmenin hızlandırılmasıdır. Bosna Hersek’in NATO üyeliği yolunda, Türkiye’nin bize sunduğu yardım son derece önemlidir. Bu konuda müteşekkiriz. Aliya İzetbegoviç’in zamanında, Boşnaklar dinlerine ve ulusal kimliklerine dönüş yaptılar, bir ordu kurdular ve daha da önemlisi, yarım yüzyılın ardından devlet kimliğine kavuştular. Aliya’nın mesajlarını anlamak için, onun kitaplarını okumak aslında yeterlidir. Bir diğer mesajı da, bir milletin ya da ümmetin değişiminde eğitimin önemi idi. Müslümanlara da, kadınlara karşı olan ilişkilere önem vermelerini tavsiye ederdi.
(YENİ ŞAFAK)