28 Şubat sürecinin kibirli patronu Aydın Doğan, hükümet yıkma itirafını sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a değil, Yeni Şafak’ın sahipleri Ahmet Albayrak ve Nuri Albayrak’a da yaptı. O dönem holding merkezine davet ettiği misafirlerine Refahyol Hükümeti’nden dert yanan Doğan, aynen şu cümleyi kullandı: “Refahyol şirketlerimize 60-70 kişilik teftiş ekipleri gönderdi. Arkadaşlara sordum, ‘durumumuz ne’ diye. ‘Böyle giderse bizi batırırlar’ dediler. Çiller’e sordum, beni oyaladı. Baktım kırk yıllık şirketimi batıracaklar, ben de hükümeti yıktım!”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanal 7 ve Ülke TV ortak yayınında Aydın Doğan’ın kendisine, “Öyle dönemler oldu ki, biz hükümet getirdik, hükümet götürdük” dediğini anlattı. Erdoğan’ın bu sözleri gündeme bomba gibi düştü. Aydın Doğan ise sahibi olduğu Hürriyet gazetesinde cumartesi günü Erdoğan’ı yalanlamaya çalıştı. Doğan, “Hayatım boyunca seçilmiş hiçbir lidere, hiçbir devlet insanına böyle veya bu manaya gelecek bir şey söylemedim. Asla söylemem” ifadelerini kullandı. Oysa Aydın Doğan’ın ‘hükümetler yıkmakla’ övündüğüne birçok kişinin şahit olduğu biliniyor. Doğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Conrad Otel’de söylediklerinin benzerini 2000 yılında Yeni Şafak’ın sahipleri Ahmet Albayrak ile Nuri Albayrak’a söylemişti.
Doğan, Ahmet Albayrak ve Nuri Albayrak’a, “Refah-Yol şirketlerimize 60-70 kişilik teftiş ekipleri göndermeye başlamıştı. Baktım ki bizi bitirmeye çalışıyorlar operasyonu başlatıp hükümeti yıktım” dedi. Nuri Albayrak, Üsküdar’daki Doğan Holding binasında Aydın Doğan ile yaptıkları o görüşmeye ilişkin çok önemli detaylar verdi. Albayrak’ın tarihi görüşmeye ilişkin önemli açıklamaları şöyle:
GAZETECİLERİ KOVDU BİZ SAHİP ÇIKTIK
“1998 yılında zor durumda olan Yeni Şafak’ı dört ortak olarak satın aldık. Sonra ortaklarımız bırakıp gitti, yalnız kaldık. Durumu değerlendirdik, Müslümanların sesinin güçlü şekilde duyurulmasını sağlayacak medyaya çok ihtiyacımız vardı. ‘Bizim de hizmetimiz Allah rızası için bu yönde olsun’ diyerek gazeteye sahip çıkmayı sürdürdük. Aslında gazetecilikle ilgimiz de yoktu. Yeni Şafak’ı aldığımız için çok da eziyet gördük ama gazeteciliği öğrenmeye çalıştık. 28 Şubat önemli bir süreçti. Medya susturuldu, iktidarın isteği doğrultusunda hareket etmeyen çok sayıda gazeteci kovuldu. Bu gazetecilere Yeni Şafak kucak açtı. Yeni Şafak, Milli Gazete ve Akit dışında o gücün dediğini yapmayan gazete yoktu.”
CİDDİ YAYINLAR YAPTIK
“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan şiir okuduktan sonra hapse girdi ve 1999 yılında grubumuza operasyon yapıldı. Bir suç unsuruna rastlanmadı ve soruşturmalar takipsizlikle sonuçlandı. Türkiye’de 22 bankanın battığı, tüm kurumlarda çok büyük yolsuzların yapıldığı 2000’li yıllarda ciddi yayınlar yapıyorduk. Dönemin bakanları, başbakan yardımcıları sabah kalktıklarında ilk olarak Yeni Şafak’ı okuyorlardı. Vatanını ve milletini seven insanlardan Yeni Şafak’a müthiş derecede bilgi ve belge akışı oluyordu. Belgesiz haber yapmıyorduk.”
DOĞAN ÇOK DEFA BİZİ DAVET ETTİ
“Gazetenin genel müdürlüğüne Mehmet Atalay’ı getirmiştik. Medya camiasında çok sayıda toplantı oluyordu ancak hiçbirine katılmıyorduk. Kurumu temsilen Genel Müdürümüz, Yayın Yönetmenimiz katılıyordu. Aydın Doğan, Atalay’a “Yeni Şafak’ın patronlarıyla görüşemiyoruz” diyerek bizi davet etmişti. Bu davet 5 ay içinde birkaç defa tekrarlayınca ‘Gidelim bari’ dedik. Üsküdar’daki Doğan Holding binasında buluştuk. Sağ olsun, kendisi bizi karşıladı. Görüşme esnasında bize iş ortaklıkları da teklif etti. Tabii biz hiçbirini kabul etmedik.”
İŞTE O TARİHİ İTİRAF
“Doğan görüşmenin bir yerinde, ‘Refah-Yol Hükümeti iktidara geldikten sonra şirketlerime Maliye’den 15, Hazine Dış Ticaret’ten 5, Gümrük’ten 10 kişi geliyor ve denetleme yapıyorlar. 60-70 kişilik teftiş ekibi bizi inceliyor, hesapları denetliyorlar. Baktım ki bunlar bizi bitirmeye çalışıyorlar, biz de operasyon için düğmeye bastık ve Refah-Yol’u yıktık’ dedi.”
O zaman ‘uğraşırım’
“Aydın Doğan, sohbetimiz sırasında bizden bir de ricada bulundu. ‘Nazlı Ilıcak benim aleyhimde çok yazı yazıyor, rica etsem ona söyler misiniz, benim hakkımda yazmasın’ dedi. Ahmet abim de (Albayrak) ‘Biz bilgisiz, belgesiz, hukuki altyapısı olmayan haber ve yazı yayımlamıyoruz. Bu konuda dikkat ederiz’ karşılığını verdi. Aydın Bey memnun kaldı. Bunun üzerine biz kendisine ‘Şahsımızla ilgili değil ama sizin gazetede de Emin Çölaşan var. Müslümanlara, İslam’a, dindarlara hakaret ediyor. Siz de kendisine söylerseniz, Müslümanlara hakaret etmesin’ dedik. ‘Ben yazarımıza bir şey demem’ ifadelerini kullandı. ‘Siz söylemezseniz biz de söylemeyiz’ deyince, ‘O zaman ben patronla uğraşırım’ diyerek tehdit etti. Tehdit üzerine Ahmet abi masaya elini vurarak ‘Aydın Bey, yarın başlayalım’ cevabını verdi ve kalktık… Sert bir şekilde kalkınca Aydın Doğan ortamı yumuşatmaya çalıştı. ‘Ben Kelkitliyim, siz Oflusunuz. Hepimiz Karadenizliyiz’ gibi sözler söylemeye başladı.”
CHP Lideri kapısında bekliyordu
“O dönem CHP baraj altı kalmış, Deniz Baykal istifa etmiş ve Altan Öymen de CHP Genel Başkanı olarak seçilmişti. Sohbetin sonunda tartışma yaşanınca kapıya çıktık. Altan Öymen’in kapının önünde Aydın Doğan’ı beklediğini gördük. O sırada Aydın Doğan bizi Altan Öymen ile tanıştırdı. Altan Bey’e ‘Yeni Şafak’ı nasıl buluyorsunuz?’ diye sorduk. Cevabı, ‘Tebrik ediyorum. Yeni Şafak bu dönem yazılamayanları yazan gazetedir’ oldu.”
Başsavcı’nın oğlu maaşlı elemanıydı
“Aydın Doğan’la o görüşmeden sonra tüm gazeteler Yeni Şafak ile uğraşmaya başladı. Dönemin İstanbul DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’di. Önce bunlar gazetelerde altyapısı olmayan haberleri yapıyor, savcılık soruşturma başlatıyor, sonra bu kupürler delil olarak kullanılıyordu. Çok dikkat çekici bir noktadır, o dönem Aykut Cengiz Engin’in oğlu yurtdışında Doğan’ın bir şirketinde çalışıyordu. Bu haberlerden sonra bize operasyonlar yapıldı ve operasyonlarda hukuk gözetilmedi. İstanbul, Trabzon, Ankara ve Konya’daki şirketlerimize aynı anda operasyon yapıldı. Halbuki biz sabahtan akşama kadar şirkette çalışırdık. Bir tebligatla gelseler şubeye de gidecektik. Fakat gece 23.00’de baskın yapıp 10 yaşındaki çocuklarımıza varıncaya kadar Organize Şube’ye götürdüler. O dönem Maliye bize ceza keserdi ama ben cezayı Milliyet gazetesinden öğrenirdim. Öyle organize çalışıyorlardı. O dönem hakkımızda çıkan haberlerin kupürlerini hatıra olarak saklıyorum.”
Tehdit etti operasyonları organize etti
“Şirketlerimize operasyonların hepsini Aydın Doğan organize etti. Onun isteklerini yerine getirmeyince bizimle uğraşmaya başladı. 2000 yılının sonlarına doğru ihale karşılığı iş yaptığımız İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne müfettişler gelmişti. Maliye, Ticaret Bakanlığı ekipleri belediyede 6 ay boyunca çalıştı ve detaylı rapor hazırladı. Bu rapor da dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’a sunuldu. Raporda, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre hiçbir yasadışı durumun tespit edilmediği açık şekilde ifade ediliyordu. Tantan da bu dosyaları alıp dönemin Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’a gitti ve usulsüzlüğe rastlanmadığını anlattı. Aynı gün Tantan’ı görevden aldılar ve yerine Rüştü Kazım Yücelen geldi. Yücelen ısmarlama müfettişleri belediyeye gönderdi ve sadece 2 aylık çalışma sonunda yalan evraklarla dolu bir dosya hazırladılar. Yeni rapora göre bizim 700-800 yılla yargılanacağımız dosyalar kurgulandı. Dönemin belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna da onlara çanak tuttu.”
Hep kendi çıkarı için…
“Türkiye 2008’de dünyadaki ekonomik krizden hasar almadan kurtuldu. ‘One minute’ ile birlikte 2009-2010 gibi paralel yapının saldırıları başladı. Bu saldırılara bizimle başladılar. Bursa’da 15 bin liralık bir kum hikayesi soruşturmaya döndü; jandarma, vali ve savcı, Ahmet Albayrak’ı çete lideri gibi göstermeye çalıştı ancak başarısız oldular. MİT krizi ve Gezi olaylarında başarılı olamayınca 17-25 Aralık sürecini başlattılar. Bu süreç ülke için bir facia olabilirdi ancak ucuz atlatıldı. Refah Partisi İl Yönetimi’nde görev yaptım, İBB Meclis üyesi olarak çalıştım. İstanbul Büyükşehir Belediyespor ve Trabzonspor Kulübü Başkanlığı yaptım. Bizim için en önemli konu ülkenin huzur ve saadetidir. Hep bunun için mücadele ettik ancak bunlar hep kendi çıkarları için çalıştı. Doğru tek de olsa bir gün ortaya çıkar. Doğan’ın en büyük yanlışı kendini doğru değil de güçlü olarak hissetmesidir.”
Operasyon fiyasko
“14 Ağustos 2001’de AK Parti kuruldu, 12 Eylül’de Albayrak operasyonu yapıldı. Bu operasyonda 30 kişi sorgulandı ve şirketimizden 3 kişi tutuklandı. Ancak 3’ü de ilk mahkemede serbest bırakıldı ve operasyon fiyaskoyla sonuçlandı. ‘Ben kimseyi tehdit etmedim, ben hükümeti yıkmadım’ diyen Aydın Doğan o dönem bu işlerin içinde fiilen yeraldı. Doğan kendini çok güçlü hissediyordu. Güçlü olan doğru, dürüst olandır ancak o hiçbir dönem doğru olmadı. Maddi olarak kazanmıştır belki ama dürüstlükten kaybetmiştir. Erdoğan, iktidara geldiği zaman kendini muktedir göremedi. İktidar başka bir şey. Tüm kurum ve kuruluşların anahtarı halkın meşru seçtiği iktidarın cebinde değildi. Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, TSK, Emniyet… Bütün kurumlarda dış mihrakların eli vardı. Doğan da onlarla birlikte çalışıyordu. Mesela PKK bugün neden güçsüz? Hiçbir kurumda tutunacak dalı kalmadı. Lojistik desteği sadece Doğu ve Güneydoğu’daki belediyelerden alabiliyor. Türkiye’nin güçlenmesinden dolayı Batı paniklemiş durumda. 2007’de ülkeyi kaosa sürüklemeye karar verdiler. ‘367 kararını’ icat edip Cumhurbaşkanı seçtirmediler ve o dönemin en kritik kararı da Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesinin yolunun açılması ve AK Parti’nin ülkeyi seçime götürmesidir. AK Parti seçime gitti, daha güçlü geldi ve Abdullah Gül Cumhurbaşkanı oldu.”
(YENİ ŞAFAK)