1 Şubat 1979 yılında suikaste kurban giden gazeteci-yazar Abdi İpekçi suikastinin ayrıntıları… Abdi İpekçi’nin öldürülmesiyle birlikte Milliyet’i satın alarak medya dünyasına giren Aydın Doğan’ın en çok rahatsız olduğu Abdi İpekçi suikasti dosyası hala bir sır…
Türkiye, 12 Eylül askeri darbesinin mimarlarından 2.Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel’in “1 yıl önce planlamıştık. Ama şartların olgunlaşmasını bekledik.” dediği, 12 Eylül’ün “şartlarının olgunlaştırıldığı” günleri yaşıyordu.
Sokaklarda asayişi sağlama görevi askere verilmiş, hayat pahalılığı, elektrik kesintileri ve temel gıda ürünlerinin piyasada bulunmayışı terör faaliyetlerini tetikler durumda idi. Türkiye 1979 yılında siyasi ve ekonomik olarak zor zamanlardan geçiyordu.
İşte o günlerde, “şartların olgunlaştırıldığı” günlerde, Türkiye’yi 12 Eylül darbesine doğru taşıyan sürecin kilometre taşlarından birisi de Abdi İpekçi’nin katledilmesi olacaktı.
37 yıl sonra bile Abdi İpekçi cinayeti hâlâ konuşuluyor.
ABDİ İPEKÇİ KİMDİR?
9 Ağustos 1929 yılında doğan Abdi İpekçi’nin hangi ilkokulu bitirdiğine dair bir bilgi kaynaklarda mevcut değildir. Lise eğitimini Galatasaray Lisesi’nde tamamlayıp, daha sonra bir müddet Hukuk Fakültesine devam eden İpekçi; sırasıyla Yeni Sabah, Yeni İstanbul ve İstanbul Ekspres Gazetesi gibi çeşitli gazetelerde spor muhabiri, sayfa sekreteri ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Daha sonra Ali Naci Karacan’ın çıkardığı Milliyet Gazetesine geçen İpekçi, 1954 yılında gazetenin “yazı işleri müdürü”, bir süre sonra da “genel yayın müdürü” oldu. Ayrıca 1961 yılından öldürüldüğü 1979 yılına kadar gazetesinin Başyazarlığını da yürüten Abdi İpekçi; “Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanlığı”, “Türkiye Basın Enstitüsü Başkanlığı”, “İstanbul Gazeteciler Cemiyeti” ve “Uluslararası Basın Enstitüsü İkinci Başkanlığı” görevlerinde de bulundu.
Gazeteci Abdi İpekçi, özellikle 1979 yılı içerisinde; dönemin CHP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit ile Ana Muhalefet Lideri Süleyman Demirel’i bir araya getirip siyasi çıkmazın bir an önce son bulmasını için çalışıyordu.
Abdi İpekçi, Ecevit ve Demirel arasında bir köprü kurarak, o dönem Türkiye’nin içinde bulunduğu kaos ortamını sonuçlandırmayı umuyordu. Ve suikastının olduğu 1 Şubat Günü Ankara’da Bülent Ecevit ile görüşmüş, İstanbul’a indiğinde ise Süleyman Demirel ile telefonda görüşmüştür.
Abdi İpekçi’nin Bülent Ecevit’e yakınlığını eleştiren Süleyman Demirel Abdi İpekçi’ye; ‘Bülent Ecevit’e gösterdiğin yakınlığın onda birini bana gösterseydin Türkiye’nin taşı toprağı altın olurdu’ şeklinde sitem etmiş, bu durum Bülent Ecevit ile Süleyman Demirel’i bir araya getirmeye çalışan Abdi İpekçi’yi siyasi krizin son bulması açısından ümitsizliğe sokmuştur.
SUİKAST GÜNÜ
31 Ocak tarihinde Ankara’ya Bülent Ecevit ile görüşmeye giden İpekçi, 1 Şubat Günü Başbakan ile görüşmüş, dönüşte uçakta Sakıp Sabancı ile yan yana oturmuşlar ve uçak inene kadar sohbet etmişlerdir. Demirel ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından Cağaloğlu’na Milliyet Gazetesine geçen İpekçi, Paris’ten İran’a dönerek devrim hareketlerini başlatan Humeyni ve İran ile ilgili bilgi almak için Sami Kohen ile görüşmüş, ardından gazetenin sahibi Ercüment Karacan ile akşam yemeğinde buluşup, hem Ankara izlenimlerini hem de uçak yolculuğunda görüştüğü Sakıp Sabancı ile olan sohbetini anlatacaktı.
Gazeteden evine doğru hareket eden İpekçi, evine yaklaşık yetmiş metre kala durma noktasına trafikte sıkışmış, tamda bu esnada arabasına ön taraftan yaklaşan saldırganın açtığı 6 el ateş sonucu ağır yaralandı. Polisin yaptığı ilk kontrollerde hayatını kaybetmediği anlaşılan İpekçi, Şişli Etfal Hastanesine kaldırılmış fakat yapılan bütün müdahalelere rağmen kurtarılamamıştır.
Suikast öncesinde çevrede şüpheli hareketlerle dolaşan Mehmet Ali Ağca ve arkadaşları, vatandaşların dikkatini çekmiş ve olay sonrasında da bu şüpheli kişinin eşgali daha kolay çıkarılabilmiştir.
Mehmet Ali Ağca’nın verdiği ilk ifadede; Abdi İpekçi’nin kaçırılıp Bülent Ecevit’e şantaj yapılacağının hedeflendiğini belirtmiştir. Daha sonraki ifadelerinde ise Ağca; Abdi İpekçi’ye 5 – 6 el ateş ettiğini söylemiştir. Fakat olay yerinde 9 mermi ele geçirilmiştir. Bu da bir ikinci kişinin olduğunu göstermiştir. O da Oral Çelik’tir. Oral Çelik ve Mehmet Şener suikastı beraber planlamış Mehmet Ali Ağca da tetikçi olarak sonradan aralarına katılmıştır.
Olay sonrası yakalanan Mehmet Ali Ağca “İsyan ettiğim için öldürdüm hükümete karşı değil düzene karşı olduğum için öldürdüm açıklayacağım tek şey silahlı sağ veya sol eylemci olmadığım, bağımsız tek başına terörist olduğumdur. Kesinlikle hayatımda hiçbir siyasal kuruluşa üye olmadım.” açıklamasında bulunmuştur.
ARAŞTIRMALAR ENGELLENDİ
Suikastın ardından Polis özel bir ekip kurarak cinayeti titizlikle araştırmış ve robot resmi çıkarılan Ağca’yı 5 ay sonra 25 Haziran’da Bab-ı Ali’de bir kıraathanede kağıt oynarken yakalayıp cezaevine koymuştur. Fakat dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Ağca’nın sorgulamasında önemli engellerle karşılaştığını muhtelif vesilelerle dile getirmiştir. Güneş, dönemin Başbakan’ı Bülent Ecevit’e de İpekçi cinayetinin MİT devre dışı bırakılarak soruşturulmasını önermiş ve geri dönüş alamamıştır. Eski Bakan Güneş, o dönem hem askeri makamlar, hem MİT’ten şikâyetçi olmuştu. Ayrıca Ağca’yı yakalayan Polis Memuru henüz 37 yaşında olmasına rağmen bilinmeyen bir sebeple emekli edilmiştir.
İPEKÇİ’NİN ARDINDAN
İpekçi Suikastının ardından 1980 yılında Türkiye ve Yunanistan’da ortak bir çalışma yapıldı ve iki yılda bir verilmek üzere Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü verilmeye başlandı. Zeytinburnu İlçesinde ise bulunan spor salonuna ise Abdi İpekçi Spor Salonu ismi verildi. Ayrıca suikastın gerçekleştiği Emlak Caddesinin ismi 6 Şubat 1979 tarihinde Abdi İpekçi Caddesi olarak değiştirildi.
2000 yılında ise heykeltıraş Gürdal Duyar’ın yaptığı 70 santimetre granit kaide üzerine 3,5 metre yüksekliğinde anıt, saldırının olduğu noktaya dikildi.
AĞCA’NIN FİRARI – PAPA SUİKASTI VE HAPİSTEN ÇIKIŞI
Mehmet Ali Ağca cezaevindeki 6. Ayında beklenmedik bir açıklama ile bütün suçlamaları reddederek, mahkemeye çıkarılırsa her şeyi anlatacağını açıkladı. Bu açıklamaların üstünden çok geçmeden Ağca Maltepe Askeri Cezaevinden üstünde asker elbisesi ile firar etti. Yıllar sonra yaptığı açıklama ile “eğer içeride kalsaydım bu durum bazı çevreler için yenilgi olacaktı, bu nedenle firar ettirildim” dedi.
Firari olduğu dönemde sıkı koruma ve güvenlik tedbirleri altında yaşayan Ağca, bu kontrol ve kaçak hayatından sıkılmış ve yurt dışına gönderilmesini talep etmiştir. Kendisine yeni bir görev tayin edilen Ağca yurt dışına çıkmadan önce Milliyet Gazetesini aramış ve gazeteye bıraktığı mektubu haber vermiştir. Mektupta Mehmet Ali Ağca Papa’yı vuracağını ifade etmiştir.
Ağca 1981 yılında Papa II. Jean Paul’e suikast girişiminde bulundu. Yaralı bir şekilde kurtulan Papa Ağca’yı affettiğini duyursa da Ağca İtalya’da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 2000 yılında cezasının affedilmesi ile Türkiye’ye iade edilen Ağca, 2010 yılında hakkındaki suçlardan verilen cezaları çekerek hapisten çıktı.
(haber 10)