Latif Erdoğan bugün Yeni Akit’teki yazısında Bülent Arınç ve FETÖ ile ilişkisine dair çarpıcı anekdotlara yer verdi. Erdoğan, Arınç’ın fitne ateşini yakmasında kendisinin Başbakan olma hırsının etkili olduğunu yazdı. İşte yazısı…
ARTIK ŞAİBESİZ YAŞAMAK İSTİYORUM DİYEREK İSTİFA EDEN ZAMAN YAZARI
Aytemür Abi’yi ilk defa Fatih camiinde görüp tanımıştım. Son yolculuğuna da oradan uğurladık. 90 senelik bereketli bir ömür. İman ve Kuran hizmetine adanmış tertemiz bir hayat. Namaz öncesi tabutunun başında yüzlerce insan arı kovanını andıran bir vızıltı sesiyle Kuran okuyor, dualar ediyordu. Binlerce nur heykeline dönüşmüş sevenleriyle ikindi sonrası cenaze namazı kılındı. Sonra da dualarla, tekbirlerle Ebu Eyyub el- Ensari Hazretlerine komşu olmak üzere ebedi yurduna intikal ettirildi.
Son görüşmelerinde Mehmet Fırıncı Abiden, Tahiri Mutlu Abinin kabrinin yanına defnedilmek istediğini vasiyet etmiş. Fırıncı Abi de kendisine “Abi, ben orayı kendim için düşünüyordum” demiş. Bunun üzerine merhum Ahmet Aytemür Abi, “O zaman anlaşalım, kim önce giderse orası onun olsun” cevabını vermiş. Öyle de oldu.
Ölüm denen vakayı ruhun bu bedenden ayrılıp berzah bedenine intikali, ve kabri cennetin bir bekleme salonu görenler için ne gam. Nur içinde yatsın, ruhu şad olsun.
Ahmet Şahin Hocamızla görüştük bu arada. Kucaklaştık. Bana, eski dostlar düşman olmaz, dedi. Ben de, zaten hiç düşman olmadık ki, dedim. Duydun mu, dedi. Neyi, diye sordum. Zaman’dan istifa ettiğimi, dedi ve ilave etti: Artık torunlarımla şaibesiz bir hayat yaşamak istiyorum, dedim ve ayrıldım.
Yirmi sekiz senedir kesintisiz köşe yazısı yazan bir yazarının Zaman’dan ayrılırken böyle bir ifade kullanarak ayrılması bana oldukça anlamlı geldi, sizlerle de paylaşayım istedim. Senelerdir o gazeteyi elime alıp okumadığımdan, Ahmet Şahin Hocamızın bu son yazısından ve ayrılışından da haberim olmamıştı. Kendisine bunu ifade ettiğimde, en iyisini yapıyorsun, dedi. Ben de kendisini bu isabetli kararı sebebiyle tebrik ettim, baki kalan ömrünün sıhhat, afiyet ve hayır içinde geçmesi temennisinde bulundum.
Bediüzzaman Hazretlerinin bir başka talebesi olan Avukat Gültekin Sarıgül’le karşılaştım bir ara. Kollarını açtı, adımı soyadımı söyleyerek beni kucakladı. Ardından da: “Edep dairesi içinde yürüttüğün mücadeleni takdir ve tebrik ediyoruz. Dualarımız seninle” dedi.
Fırıncı Abiyi de gördüm. Her zamanki gibi enerji doluydu. Çevresi sevenlerinden hale ile kuşatılmış, camiye gidiyordu. Kucaklaştık, birbirimize hal hatır sorduk. Bol bol dua ettiler. Aminlerle ayrıldım.
Bir ara kendimi sevgi seline uğramış buldum. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelmiş bu bahtiyarların muhabbetlerine mukabelede oldukça zorlandım. Hepsinin takdir ifadelerinin müşterek konusunun paralel yapıyla mücadelemizin olması beni hem şaşırttı hem de memnun etti. Gülen ve cemaatinin kalplerden tamamen silindiğini, önceki hüsnü kabulden hiçbir eser kalmadığını bu vesile ile bir kere daha müşahede etmiş oldum.
ARINÇ GÜLEN’İN SOHBETLERİNE GELİRDİ
Ben, Bülent Arınç’ı 1975’li yıllarda Gülen’in Manisa vaizliği yaptığı dönemde uzaktan tanıdım. Vaazlara gelir, Cuma namazı sonrası davet edildiğimiz evlerde o da bulunurdu. Çevresi tarafından sevilen bir insandı. Avukatlık yapıyordu. Cemaatle ilişkisi, “ne içindeyim ne de büsbütün dışında” denilebilecek cinstendi. Milli Selamet Partisi’nde aktif çalıştığını biliyorum. Hatta, misafir olduğumuz evde, beni de tanıyan Manisalı bazı dostlarının onun hakkında Erbakan’ın halefi, dediklerini hatırlıyorum. O dönemde böylesi bir paye, böylesi genç bir insan için oldukça iddialıydı; ama sevenlerinin onun için biçtikleri konum buydu.
Kendisi bu düşüncenin neresindeydi bilemem. Fakat siyaset biraz hırs, biraz da ihtiras demektir. Böyle bir beklentisi olduysa masum sayılmalıdır. Meselenin makul olup olmadığı ise zamanın tefsirine bağlıdır. Nitekim böyle olmadı, rahmetli Erbakan’ın halefliği başkaları tarafından temsil edildi.
ARINÇ BAŞBAKAN OLMAK İSTİYORDU
Duyduğum kadarıyla Arınç bir haleflik beklentisine de Cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde girdi. Tayyip Beyden boşalan yeri o doldurmak istiyor; beklentisini de siyasi hayatımı başbakanlıkla taçlandırmak isterim, diyerek dillendiriyordu. Şartlar el vermedi, o da olmadı.
Zoraki ve öğretilmiş kabullerin yüklenilmesinin belli bir miadı vardır. Sanırım Arınç bu miadı dolduralı çok oldu. Şimdiki asosyal ve oldukça agresif davranışlarının temelinde yatan ana sebeplerden biri de hem Tayyip Erdoğan’ı, hem de Ahmet Davutoğlu’nu kabullenişlerindeki zoraki kabullenmelerin onda hasıl ettiği anguaz yani birikmiş bir iç infial olabilir. Mesele kişisel kalsa zikre değmez. Fakat topluma mal olmuş Bülent Arınç gibi geçmişinde saygın bir kişinin bu durumu, beklenmedik sosyal infialleri de tetikleyebilir. Onun için dikkatli olunmalı, fitne tutuşmadan söndürülmelidir.