MEDYAGUNDEM.COM- Aksaray’daki kebapçıyı IŞİD’ci zanneden, “Yurtta sulh cihanda sulh” lafını “Aman ağzımızın tadı kaçmasın” diye içe kapanmacılık sanan, bölgesine yabancı hatta nefret yüklü sığ kafanın nasıl bittiğini görmek istiyorsanız bugün Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur’u okumalısınız.
Ortadoğu’da yaşananları Türkiye’nin “dış politika yanlışı”ymış gibi göstermek isteyen eski ve kirli zihniyete Oğur kötü haberler verdi.
Yazısından bölümler şöyle:
MUSUL’DA GÖRDÜĞÜMÜZ ŞEY SÜNNİLERİN İSYANI
Çalkalanan, çırpınan, nöbet geçiren Birinci Dünya Savaşı sonrası Orta Doğu’da kurulan Sykes Picot düzeni. 1916’da bizde epey popüler olan cetvelle çizilmiş sınırlar…
Hemen yanı başımızdan geçen o sınırlar. ABD’nin Şiilere emanet edip çıktığı Irak’ta önceki gün Musul’da gördüğümüz şey IŞİD adlı hayaletin bir şehri ele geçirişinden çok Irak’taki Sünnilerin isyanı, ruhen zaten en az üç parçaya bölünmüş Irak’ın fiziken de üçe bölünüşünün başlangıcıydı. Suriye dediğimizde yine Sykes Picot’taki bir Suriye’den bahsedemeyiz artık.
“ORTADOĞU BATAKLIĞINDAN UZAK DURMALIYIZ” DİYENLERE KÖTÜ HABER
Tarihin bu büyük altüst oluşunun adı pek çoğuna göre “Orta Doğu bataklığı.” Orada yaşayanlar da muhtemelen sinek kadar kıymetli.
Ama “Orta Doğu bataklığından uzak durmalıyız” diyenlere kötü bir haberim var. Maalesef atalarımız Orta Asya’dan atlarıyla o kadar yolu gelip, o bataklığın kenarında kurmuşlar kıl çadırlarını. Yaşadığınız ülkeyi yıllarca Atlantik Okyanusunda bir ada devleti zannetmiş olmanız anlaşılır. Malum, dış politikası NATO’ya bağlı bir muz cumhuriyetinden halliceydi.
Ama üzgünüm oturduğumuz apartman leb-i derya “bataklık” manzaralı.
YA BALKONU, CAMI KAPATTIRIP SALONUN DUVARINDAKİ PARİS MANZARASINI İZLEYECEĞİZ
Önümüzde iki seçenek var.
Ya daha önce olduğu gibi balkonu, camı kapattırıp, salonun duvarındaki Paris manzarasına bakacağız. Cumhuriyet öyle yapmayı tercih etti uzun yıllar. Haklı nedenleri yok değildi. Epey maceralara girmiş zayıf bir imparatorluğun kursakta kalmış emperyal heveslerinin bastırılması gerekiyordu.
DIŞ POLİTİKAMIZIN ŞİARIYDI: AMAN ALİ RIZA BEY, AĞZIMIZIN TADI KAÇMASIN!
Dış politikamızın şiarı olan “Yurtta Sulh Cihanda Sulh”un esas tarifini Yaprak Dökümü’ndeki Hayriye Hanım meşhur repliğiyle yapmıştı: Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı kaçmasın!
Kafalarına varil bombaları düşen ama çocuk felci mikrobu taşıyan Suriyeli mülteciler gelmesin, Kürtlere fazla yüz ve taviz vermeyelim. Araplar etrafta dolaşmasın, Musul’daki tek konsolosluğu açmayalım ve ağzımızın tadı kaçmasın.
AKSARAY’DAKİ KEBAPÇIYI IŞİD’Cİ ZANNEDEN KİRLİ, MÜLTECİ DÜŞMANI AKIL
Ya Aksaray’daki Ciğeristan kebapçısının uzun sakallı tarikat ehli sahiplerini IŞİD’çi zanneden, IŞİD’i Türkiye’nin kurduğunu ve her şeyin aslında laiklikten uzaklaşmakla başladığını düşünen eski, kirli, içe kapanmacı, mülteci düşmanı bir akıl ya da bölgedeki altüst oluş sırasında ağzımızın tadının bazen kaçması riskini de alan stratejik derinliği olan bir akıl.
KÜRTLERLE BARIŞMANIN NE KADAR KIYMETLİ BİR STRATEJİK ADIM OLDUĞU DAHA NET GÖRÜLÜYOR
O akıl sayesinde ağzımızın tadı bazen kaçıyor ama bazen de geri geliyor. Hatta damak tadımız değişiyor.
İçeride ve dışarıdaki Kürtlerle barışmanın, Kürdistan kırmızı çizgilerini pembeleştirmenin bugün ne kadar kıymetli bir stratejik adım olduğu daha net görülüyor. Arap ve Fars komşularımızla yakınlaşmanın pratik faydalarını görmek isteyenlerin ise bir akşam İstiklal Caddesi’ne çıkması yeterli. Ya da bir finansçı veya emlakçıyla konuşması…
Neyse ki Sykes Picot düzeninin çırpındığını söyleyen Brzezinski için Enverist ya da Neo-Osmanlıcı demek zor.
Ve neyse ki o Sykes Picot düzeninin yıkılmakta olduğunu yıllar önceden görmüş biri Türkiye’nin dış politikasını yönetiyor.
Ahmet Davutoğlu değil, Demet Sağıroğlu da yönetebilirdi…
Aksaray’daki Ciğeristan kebapçısını İŞİD’ci ilan edenler, elindeki çantaya TIR dolusu parayı sığdıracak kadar da şerefsizdirler. Bağdat Caddesinde veya Etiler de lüks restoranda yemek yense acaba o zaman ne ile suçlayacaklardı? Olay, Aksaray’ın semtine uğramayıp semt insanından habersiz yaşayan, semt insanını aşağılayan karaktersizlerin elinde kullanacak argüman kalmadığının da göstergesidir.