AKŞAM yazarı Kurtuluş Tayiz bugünkü yazısında yıllardır “katil devlet, katil hükümet” sloganları atanların Hrant’ın katilleri ile Paralel polisler arasındaki açığa çıkan kirli ittifakı görmezden geldiğini yazdı ve ekledi: “Gücünüz yetiyorsa o katilleri de işaret edin.”
TETİKÇİLERİN ARKASINDAKİ ÖRGÜTÜN AÇIĞA ÇIKMASINI HANGİ GÜÇ ENGELLEDİ?
Hrant Dink suikastının sekizinci yılını geride bıraktık; tetikçiler yakalandı ancak bu suikastın arkasındaki örgüt açığa çıkarılamadı. Bunda hükümetin elbette önemli bir sorumluluğu var. Fakat meseleyi ajite etmek ve araçsallaştırmak isteyenler hükümetin bu sorumluluğu üzerinde tepinip duruyor, türlü laf cambazlığıyla meselenin özüne girmekten özellikle kaçınıyor. Hrant suikastına ciddi yaklaşanlar ise “hükümetin sorumluluğu”na takılmıyor, meselenin özüne odaklanıyor.
Meselenin özü şudur; Hrant’ı öldüren tetikçiler devlet içinde hangi grubun denetimi ve yönlendirmesiyle hareket etti; soruşturma ve Yargı aşamasında bu tetikçilerin arkasındaki örgütün açığa çıkmasını kimler, hangi güç engelledi?
DÜPEDÜZ ÖKÜZLÜKTÜR
Suikastın ilk gününden beri Emniyet’e ve Yargı’ya hakim olan tek güç Cemaat’ti; bu yapı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bile Hrant gibi -Yargı darbesiyle- infaz edecekti. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u ‘terör örgütü liderliği’nden müebbet hapse mahkum ettiren bu güç, Erdoğan’ı da hazırladığı suç örgütü örgüt şemasına 1 numaralı sanık olarak yerleştirdi. Şimdi bu gerçekleri göz ardı ederek AK Parti’yi ya da hükümeti suçlamanın ne anlamı olabilir? “Ama bizim muhatabımız hükümet” diyerek akıllıca bir hamle yapmış olduğunuzu düşünebilirsiniz; ama o zaman da amacınızın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu ortaya çıkar. Hrant suikastının arkasında AK Parti ve hükümet parmağını aramak, suikastın sorumluluğunu hükümete yüklemek öküzün altında buzağı aramak bile değil; düpedüz öküzlüktür.
DİNK CİNAYETİNİN ARKASINDAKİ CEMAAT
Hrant suikastının arkasında esrarengiz bir güç yoktu; suikastın ilk günü tetikçiler yakalandı, dördüncü günü de bu suikastın arkasındaki örgüt açığa çıktı. Cemaate bağlı polislerin tetikçi grupla doğrudan bağlantılı olduğu ve suikast ihbarını gizlediği anlaşıldı. O gün bugündür Hrant davası bu gerçeğin karartılmasıyla ilgili bir sürece dönüştü. “Katil devlet”, “katil müşterek”, “katil herkes” gibi sloganlar Hrant suikastının failleri belirsizleştirmeye yaradı. Hazırlanan her Dink raporu, bir öncesinde açığa çıkan Cemaat’in rolünü örtme işlevi gördü.
HRANT’IN GERÇEK ARKADAŞLARI CEMAAT İLE KOL KOLA ANMAYA KATILMAZ
Hrant’ın katillerinin yakalanmasını isteyenler süslü sloganlara değil, gerçeğe odaklanır; Hrant’ın gerçek arkadaşları Cemaat ile kol kola anmaya katılmaz. 17 bin faili meçhul cinayeti karartan medya grubuyla Hrant’ın katillerinin peşine düşülmez. Onlarla birlikte “Katil devlet”, “AKP hesap verecek” sloganları atmaz.
Hrant davası, yakın Türkiye tarihini öğrenmenin en önemli anahtarıdır; Hrant suikastının arkasındaki siyasi komployu görmezden gelerek Türkiye’deki siyasal süreçleri doğru anlamak mümkün değildir.
CEMAAT 17-25 ARALIK’TA SUÇÜSTÜ YAKALANMASAYDI HRANT DAVASI BUGÜN TARİH OLMUŞTU
Cemaat, 17-25 Aralık’ta suçüstü yakalanmasaydı Hrant davası bugün tarih olmuştu; cinayet TSK ve MİT’e yüklenerek Cemaat temize çıkarılmıştı. Sabahtan akşama kadar “hükümet suçlu, katil devlet” diyebiliriz, bunun önünde hiçbir engel yok; ama bu Hrant’ın katillerinin peşine düşen kimseyi gerçeklerle buluşturmaz.
MESELE ADALETSE YÜREĞİNİZ YETİYORSA PARALEL ÖRGÜT BÜTÜN ÇIPLAKLIĞIYLA ORADA DURUYOR
Hrant suikastında hükümeti işaret edenler, bu davayı siyasi araca dönüştüren ve Cemaat’i gözden kaçırmaya çalışanlardır. Dün fail olarak TSK ve MİT’i hedef gösterenler, bugün de hükümeti hedef yapmaya çalışıyor. Mesele adaletse, mesele gerçekleri açığa kavuşturmak ise paralel örgüt bütün çıplaklığıyla orada duruyor; yüreğiniz yetiyorsa Hrant için, adalet için gerçek katilleri işaret edin; gürültü yaparak gerçekleri karartmayın.