MEDYAGÜNDEM- Hasan Karakaya bugün Yeni Akit’te son derece ironik bir yazıyla “Ertuğrul Özkök’e hayranım” diye yazdı.
Ertuğrul Özkök’ün hinliğinden ve cinliklerinden uzun uzun örnekler verdikten sonra Karakaya şöyle dedi:
“Kim ne derse desin; Özkök, ‘ideolojik bir görüş’e sahiptir ve sonuna kadar da o görüşlerin arkasında durmakta, ‘ideolojisinin gerektirdiği’ yazılar yazmakta, tavırlar sergilemekte, hasılı kelâm ‘tutarlılığını’ devam ettirmektedir.
‘Yazarlık maymunluktur’ deyip, gerekirse ‘medya maymunu’ olsa da, ‘hiçbir kutsalı olmasa’ ve ‘omurgasız’ olduğu iddia edilse de, ‘ideolojisini sahiplenme’ konusunda, eline hiç kimse su dökemez!..
Zaman gelir ‘hin’ olur, zaman gelir ‘cin’ olup çarpmaya çalışır, zaman olur ‘maymunluk’ yapar ama asla ‘ideoloji’sinden vazgeçmez!.. Bu konuda ‘kararlı’dır, kendi içinde ‘tutarlı’dır!..”
“HAYRANIM”
Karakaya’nın Özkök’le ilgili şu ifadeleri ise ironi dolu:
“İşte ben, bu ‘dikleniş’e, bu ‘başkaldırı’ya bu ‘efelenme’ye, bu ‘direnç gösterme’ye, bu ‘dik duruş’a hayranım!..
Dediğim gibi;
Yazdıklarının tek satırına bile katılmıyorum… Tam aksine, ‘Barış Süreci’ni sonuna kadar destekliyorum!..
Ertuğrul Özkök’e hayranlığım da; ‘görüş’lerinden dolayı değil, görüşlerini savunmak için sergilediği ‘tavır’dan dolayı!..”
“YA BİZİM MAHALLE?”
Karakaya’nın “Ya Bizim mahalle?” diyerek yaptığı göndermeler de yazısının asıl flaş kısmı:
“Bir insan, ‘dansöz’ler gibi ‘oynak’ olacağına, işte böyle ‘fikrisabit’ olsun!..
Keşke, ‘bizim mahallenin yazar ve çizerleri’ de böyle dik dursa, böyle efelense, böyle meydan okusa!..
Çıkıp, dese ki;
‘Sen kim oluyorsun ki, benim vatanseverliğimi sorguluyorsun?.. Sen kim oluyorsun ki Atatürkçülüğümü ölçmeye kalkıyorsun?.. Sen kim oluyorsun ki benim Müslümanlığımı sorgulayıp kâh irticacı, kâh yobaz olmakla itham ediyorsun?
Sana bu hak ve selâhiyeti kim verdi?.. Elinde metre mi var ki, sürekli benim fikirlerimi, benim yaşam tarzımı ölçüp biçiyorsun?..
Ben bir Müslümanım ve hiç kimseye de hesap vermek zorunda değilim!
Senden ehliyet, senden vize, senden karne, senden diploma isteyen yok!.. Mecbur muyum senin gibi düşünmeye, mecbur muyum senin gibi yaşamaya?
Ben, benim!..
Sen de, sen!
Var mı diyeceğin?’
Bunu söyleyebilen, söyleyebilecek olan kaç kişi var ‘bizim mahalle’de?
Bunları açık ve net söylemekten çekindikleri, tırstıkları, korktukları ve ürktükleri, ehh biraz da ‘ezik-büzük’ oldukları için, adeta ‘kendilerini ispat’ta yarışıyorlar, ‘karşı mahalleye yaranabilmek’ ve onlardan ‘aferin’ alabilmek için, ‘dilleri kahverengileşinceye’ kadar kıç yalıyorlar!..
İşte bu ‘yanaşma’lar;
Sadece ‘korktukları ve tırstıkları’ için değil, biraz da ‘kompleks’lerinden böyle davranıyorlar… Hele hele; ‘Ekran’lara çıkmak, ya da ‘bir yerlere gelmek’ için ‘taviz’ler veren, ‘kıç’lar yalayan birçok insan var ki, kıç yalaya yalaya ‘yalama’ ve ‘yalaka’ olmuşlar!.. İşte bunları gördüğüm içindir ki, Ertuğrul Özkök’ün ‘dikleniş’ini takdir ettim!..”