Yeni Akit yazarı Şaban Şimşek’in “Müslüman Türk’ün Kaderi: Kızıl Sultan’dan(!) Diktatör’e(!)” başlıklı yazısı şöyle:
Kimdi bu Kızıl Sultan?
“Esaretin bir çeşidi de borçlandırmadır” diyerek maliyeyi ıslah eden ve 250 milyon altın olan dış borcunun %90’ını ödeyen,
Ulaşımın sosyal, ekonomik ve askeri açıdan ne derece önemli olduğunu bilerek; ülkesini demiryolu ağı ile ören (Bugün ülkemizdeki 8.000 km’lik demiryolunun 4.000 km’si onun tarafından yaptırılmıştır.) Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demiryollarını yaptıran (Haydarpaşa Tren İstasyonu dahil), 5000 km karayolu yaptırıp ülkemize ilk otomobili getiren,
Eğitimin “olmazsa olmaz”lığını bilerek; İlkokul öğrenimini zorunlu kılan (kız ve erkeklere!), ilk Kız Okulu’nu açtıran, ortaokul (Rüşdiye) sayısını 619’a çıkaran, lise eğitimi için 109 İdadi (İstanbul Erkek-Kabataş Lisesi dahil) ve öğretmen yetiştirmek için 32 Öğretmen Okulu açtıran… İlk defa Deniz Mühendislik Okulu, Askeri Tıp Okulu (GATA’nın atası), Kuleli Askeri okulu, Mekteb-i Harbiyeler (Harp Okulları), Askeri Baytar Okulu, Kurmay Okulu, Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fak.), Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane, Mekteb-i Hukuk, Ziraat ve Baytar Mektebi, Hendese-i Mülkiye(Yüksek Mühendis Okulu), Darül Muallim-i Adliye (Yüksek Adalet Okulu), Maliye-i Mekteb-i Ali (Yüksek Ticaret Okulu), Ticaret-i Bahriye (Deniz Ticaret Okulu), Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar), Hamidiye Ticaret Mektebi (İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi), Dilsiz ve Âmâ Okulu, Orman ve Madencilik Okulu, Polis Okulu, Dişçilik Okulu (bu dünyada bir ilkdir!) kuran,
Her şeyin başının sağlık olduğunu bilerek; Osmanlı coğrafyasında 200’den çok hastane kurduran, ülkemizin İlk Çocuk Hastanesini (Şişli Etfal Hastanesi) ve ilk Kuduz Hastanesini (İst. Darü’l-Kelb Tedavihanesi) açtıran,
Teknoloji ile ilgili olarak; İlk defa elektriği, gazı getiren, 3. Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Tünel arasına yaptıran, atlı ve elektrikli tramvaylar kuran, İstanbul boğazı için iki köprü projesi çizdiren, Telefonu Avrupa’dan sadece 5 yıl sonra ülkemize getiren, Posta ve Telgraf teşkilatını kurduran (Sirkeci Büyük Postane binası),
Kültürle alakalı olarak; Okullara (Hıristiyan okulları dâhil) gönderdiği emirde Türkçe’nin iyi öğretilmesini isteyen, Arkeoloji müzeciliğini başlatan, Paris’te İslam Külliyesi kuran, Beyazıt kütüphanesini açtırıp 30 bin kitap bağışlayan, Darülaceze yaptırıp içine sinagog, kilise ve cami koyduran,
Ticaret ve ekonomiyle ilgili olarak; Ülkemizi ilk kez dünyadaki bir turizm fuarına sokan (Chicago), Hereke bez Fabrikası ve Feshane’yi kuran, Ziraat Bankası’nı kuran, Ticaret, Sanayi ve Ziraat Odalarını açtıran, Yıldız Çini fabrikasını, Beykoz ve Kâğıthane Kâğıt Fabrikalarını kuran,
Savunma Sanayisi ile ilgili olarak; Abdülhamid ve Abdülmecid (dünyanın ilk torpido atan denizaltısıdır) adında denizaltılarımızı Taşkızak tersanesinde yaptırtan,
Dış siyasetle ilgili olarak; Hindistan, Cava, Afganistan, Çin, Malezya, Endonezya, Açe, Zengibar, Orta Asya ve Japonya’ya elçiler ve din adamları gönderen, Latin Amerika ülkeleri ile diplomasiyi başlatan, Pekin’de Hamidiye Üniversitesini kurdurtan
ve daha nice hizmetleri olan hükümdar.
Evet, bütün bunlar bilinmez de 33 yıllık saltanatı boyunca sadece 5 suçluya verilen idam cezasını onaylayan, diğerlerini sürgün ve hapis cezalarına çeviren hatta kendisine yapılan bombalı suikastı düzenleyen Ermeni suikastçıyı bile affeden bir padişah olmasına rağmen Kızıl Sultan olarak bilinir Abdülhamid Han!!? Peki neden?
Çünkü o Filistin’in Yahudilere yurt olarak verilmesini isteyen dünya Yahudi teşkilatının lideri Theodor Herz’in “Kudüs’ü verin tüm dış borçlarınızı dünya Museviler cemiyeti olarak ödeyelim” şeklindeki teklifine, “Ben bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam. Zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Bu topraklar kanla alınmıştır, ancak kanla verilir” diye cevaplayan bir liderdir.
II. Abdülhamid Ermeni meselesi konusunda da hiç taviz vermemiş ve Avrupa’nın Doğu Anadolumuzda bağımsız bir Ermeni devleti kurma hayallerine ölümüne karşı durmuştur.
Onun istihbarat teşkilatı (Teşkilatı Mahsusa) ile korku imparatorluğu kurduğu suçlamalarına verilecek en iyi cevap ise bizzat kendisinin sözleridir: “Beni evhamlı sanıyorlar; hayır! Ben sadece gafil değilim, o kadar.”
Abdülhamid Han bütün bu yaptıklarıyla son iki yüz yıldır teknik, eğitim, kültür, askeri ve siyasi olarak Batı’nın gerisinde kalan Osmanlı’yı toparlamaya çalışmış; maddi ve manevi anlamda yeniden dirilişin temellerini atmış; dirayetsiz, şuursuz, kifayetsiz sultanların ardından bir inanç ve iman abidesi olarak İslam’ın varlığını bitirmek ve sahip olduğu toprakları, yeraltı yerüstü zenginlikleriyle paylaşmak üzere saldıran Batı’nın (Hıristiyan-Yahudi) karşısına dikilmiş; küfür karşısındaki İslam’ın son kalesi olmuştur.
Ona “Kızıl Sultan” demelerinin yegâne sebebi budur.
Ona, o zamanlar, bu ismi yakıştıranlar yüz yıl sonra bugün de aynı ülkenin lideri R.T. Erdoğan’a benzer bir şeyi yaftalamaya çalışmaktadırlar: Diktatör.
Neden mi?
Sebep harfi harfine aynıdır. Bakın çevremizdeki, Avrupa’daki, dünyadaki siyasi atmosfere, bakın içerideki sosyal-siyasal ortama ve ayrılıkçılara ve de bakın Sayın Erdoğan’ın yaptığı hizmetlere… Elbette hepsini burada anlatamayız; o zaman icraatın içinden programı olur ki o bizim işimiz değil. Ama yukarıdaki Abdülhamid Han’ın hizmet listesinin her satırının bugünkü karşılıklarına bir bakın; IMF’nin borçlarını ödenmesine, demiryollarına (hızlı tren), duble karayollarına, köprülere, havaalanlarına, okullara, üniversitelere, hastanelere, dünyada yeni açılan T.C Büyükelçiliklerine, askeri savunma sanayindeki müthiş gelişmelere…
Ve “One minute”lere, “Dünya Beşten büyüktür”lere…
anlarsınız.