Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu “New York savcısınınki iddianame de, Çağlayan savcısınınki boru mu?” diyerek nede güzel ikiyüzlülüklerini ortaya koydu. ABD’de savcı yazınca “iddianame” oluyor, Çağlayan’dan çıkınca Aydın Doğan için “hukuk garabeti”… İşte o yazı…
Binlerce kilometre ötedeki.
Dili farklı.
Dini farklı..
Sistemi farklı.
Kanunları, uygulamaları farklı ABD’de hazırlanan bir iddianameyi..
Aldılar..
En ince ayrıntısına kadar Türk kamuoyuna aktardılar..
Sadece iddianame mi?
Eklerini de çarşaf çarşaf yayınladı, acar gazetecilerimiz.
Bir yayınladılar, yetmedi..
İki yayınladılar, bitmedi.
Her gün bir başka ekleme ile, tekrar tekrar yayınlayıp, “pehlivan tefrikası”na döndürdüler..
Kızıyor muyum?
Hayır..
Bana ne ki, bir şarkıcının kocası hakkındaki haberlere kızayım..
Tam aksine..
Acar muhabirlerimize ve onların haberlerini büyük bir iştahla yayınlayan gazete yöneticilerine..
Hürriyet’inden, Cumhuriyet’ine kadar..
Hepsine, “Helal olsun” diyorum..
New York savcısını Türkiye’ye tanıttılar..
Sonraki seçimde, savcıyı ABD Başkan adaylığının en şanslı ismi bile yaptılar..
Twitter manyaklarının, “şiş kebap” ısmarlamaları ile..
“Hacıbekir lokumu” teklifleri ile..
Bir koyundan, 5-6 post çıkartarak. Magazin sayfalarını bile, bu iddianame haberleri ile doldurdular..
Hepsine eyvallah..
Hepsi için, tekrar tekrar “Helal olsun..”
Ama bir ekleme yapmalıyım..
Bu acar muhabirlik..
Her konuda olmalı..
İddianameleri, seçmek yok..
“Bu iddianame güzel, bunu haber yapalım..” derken..
Bir başka iddianame önünüze konulduğunda..
“Bu iddianame bizim patron hakkında, onu gizleyelim” yok..
Nereye getireceğim sözü?..
Hürriyet gazetesinde Tolga Tanış’ın, ABD’deki İngilizce iddianameyle ilgili acar muhabirliğini konuşturup, ekleri ile birlikte iddiaları çarşaf çarşaf yayınlarken.
Casusluk suçlaması ile dün hakim önüne çıkan Can Dündar’ın gazetesi Cumhuriyet, New York savcısının iddianamesini ek belgeleri(!) ile yayınlarken..
Aydın Doğan hakkındaki iddianameyi niye tek satır haber yapmıyorlar?
New York savcısı Preet Bharara imzası ile hazırlanan iddianame, iddianame de..
Çağlayan Savcısının iddianamesi, boru mu?
New York savcısının iddianamesini göklere çıkartırken..
Çağlayan Savcısı’nın iddianamesini, niye görmezden geliyorlar?
Binlerce kilometre yolculuk yapmalarına gerek yok..
İngilizce’den Türkçe’ye çeviri yapmalarına gerek yok..
Türkiye’deki hukuk sistemine yabancı bir sistemdeki düzenlemeleri araştırmalarına gerek yok..
İstanbul’un göbeğindeki adliyeye gidecekler..
Hatta ona da gerek yok..
Patronlarına söyleyecekler..
“Patron.. Senin hakkında acayip bir iddianame varmış.. Bize bir kıyak geç de.. Şu havuz medyasına bir haber atlatalım.. Bu meslek böyledir.. Baban gelse, haberini yapacaksın.. Sen öğrettin bize bunu” diyecekler..
İddianameyi alıp.. Reza hakkındakini nasıl çarşaf çarşaf yayınladılarsa..
Aynı acar muhabirliği..
Kendi patronları hakkındaki iddianame için de yapacaklar..
Manşeti atacaklar.
Savcının Twitter hesabını ikiye, üçe, dörde katlatacaklar..
“Şiş kebap, lokum” ısmarlatacaklar..
Hatta, “Petrol kaçakçılığı iddianamesini hazırlayan savcı Adem Meral’in daha önce hazırladığı iddianameler” diye, dosyalar hazırlayacaklar!
Ama nerdeee?
Ne Tolga Tanış var piyasada..
Ne Nurettin Kurt..
Ne Oya Armutçu..
Bunlar, Hürriyet’in adliye muhabirleri..
Sabahtan akşama kadar, adliyede.. “Hükümet aleyhine haber” koşturanlar..
Hiçbirisinde tık yok..
Sonra çıkıyorlar karşımıza..
“Biz gazeteciyiz.. Bize gelen bilgileri haberleştirmeyelim mi?” diyorlar..
Hodri meydan..
Yolsuzluk ise..
Kralı sizin patronunuzda..
Vergi kaçağı ise.. Kralı sizin patronunuzda..
Hayali suçlamalar değil, iddianameye bağlanmış somut veriler ise..
Kralı patronunuz hakkında..
Niye yapamıyorsunuz, iki satırlık haber?
Yemiyor mu?
•
Patronun bir hergelesi vardı..
Gazeteciliği kutsarken de..
“Babanı bile tanımayacaksın.. Anında satacaksın” derken de..
Ben onun ne ikiyüzlü olduğunu biliyordum da..
Ne kadar numaracı olduğunu biliyordum da..
Bu bildiğim gerçeği, şimdi tekrar bana ispatladığı için, teşekkür edeyim kendisine..
“Babası olsa, haberi görünce, anında satacağını” söyleyen hergele..
Patronu hakkındaki petrol kaçakçılığı haberi ile ilgili olarak..
Bir haftadır tek kelime yazamıyor..
Eski yıllarda da..
Patronu Aydın Doğan’ın “Hilton Oteli” ile ilgili imar planı değişikliği için.. “Kağıt üçkağıdı davası” için.. Tek kelime yazamamasını; “Ben bu tür para-pul işlerini pek bilmem” diyerek, kendince mazerete bağlıyordu.
O konulara değinmemesini, “cahilliği”ne veriyordu..
Utanmazdır..
Gerekirse, “cahil” olur..
Gerekirse, “Babasını satacak kadar” hain..
Ama ne olursa olsun..
Patronunu satmaz..
Okuyucusunu satar..
Patronunu asla satmaz!
Son olayda da bunu gösterdi..
“Petrol kaçakçılığı iddianamesi” ile ilgili olarak.. Tek kelime yazmadı..
Yazamaz..
Çünkü göbeğinden, patronuna bağlıdır..
(ALİ KARAHASANOĞLU/YENİ AKİT)