Haber 10 sitesinde Ömer Altaş’ın “Vatansever” başlıklı yazısı şöyle:
Totem, tütsü, kehanet.
Özgürlük anıtı, medya, data center.
Kâhinlerin mutlu yılları.
Kesin bilgiler veriyorlar, felaket tellalları bunu, sosyal mecrada subliminal telkinlerle yayıyor:
“Sırada Türkiye var!”
Tevekkelî, umutlu, inançlı insan ne kadar az!
Herkes rasyonel.
Akli ölçüler, matematik kuralları, istatistik bilimi ve küresel düzenin realitesi gereği durum Türkiye için kritik!
Çetin, yoğun ve aralıksız dağdağanın arasında “sükûn” içinde olmalı.
Rüzgâr, menzil istikametinde esiyor. Küresel denge kuramları arasındaki yaratıcı boşluklarda, lehimize açılan bir koridor var. Gereken feraset, şecaat ve sabır.
Doğru yerde duran korkmaz..
Olmakta olanın ne olduğunu ve ne yaptığını iyi bilmeli.
Bir o kadar da bundan sonra ne yapacağını doğru tespit etmeli.
Asıl kuvvet budur.
ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve İran’ın fıkdanı budur:
Küresel ölçekte güçleri var ama meşruiyetleri yok.
Musul’u paylaşıyorlar. Aceleleri var. Operasyonun baştan aşağı “tiyatro” olduğunu saklayamıyorlar. Sömürgecilikte “yeni nesil savaşa” dair farklı bir evreye geçildi. Operasyon bittiğinde geriye ‘organize küresel sahtekârlık’ kalacak.
Proaktif olmak; spekülatif enformasyonları, manipülasyonları boşa çıkarmak stratejik bir tutum. Musul politikası doğru. Türkiye, uzun vadede kazanan olacak.
ABD, kendini Roma imparatorluğu olarak kodluyor.
‘Fake Sasani İmparatorluğu’ icat ederek kendince dört ayaklı stratejik dünya dengesi kuruyor.
Aynı ittifak devletleri, günü geldiğinde mızrağın ucunu Anatolia’ya çevirecek.
O gün, karşılarında ne görecekleri önemli!
Düşman belli, niyet ortada.
Şimdi biz öz gücümüze bakalım.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası iki oluş tebarüz etti:
Vatan sevgisi.
Vatanseverlik.
Musul operasyonu bu iki olguyu perçinliyor.
Vatan.
Vatanseverlik.
Aslında bu değerleri inşa ve tahkim eden, temel insani bir duygu.
Korku.
15 Temmuz gecesi derin kaygı, toplumsal, şümullü bir “ulvi niteliğe” kaynaklık etti.
Ağır bir bedeldi ama bu ihanet tersten millete ve devlete “üst değer” hediye etti.
O gece herkes kavradı:
Demek ki vatan, elden gidebilir!
Pekâlâ parçalanabiliriz!
Devlet, teslim alınabilir!
Heyhat minez zille! Koskoca devleti bir iPhone ekranına sıkıştıran nedir?!
Vatan yoksa ne var, devlet yoksa ne var!
Bu kırılma ve inkişaf noktasına odaklanmalı.
El birlik, gölgede kalan bazı moral değerleri yeniden tanımlamalı.
On puanlık soru zamanı: Sosyal psikoloji nereye evirildi?
Kalıcı politikalar ve ince stratejiler için önce hâlin teorisini kurmalı.
Olaylar olguya dönüştürülmeli, oluşlar kavramsallaştırılmalı.
Yeni tasavvur, gelecek nesillere ancak bu yolla sağlıklı aktarılır.
Önce bir “devlet” tarif etmeli.
Ki insanların kalbine bir külçe gibi oturan “devlet var mı yok mu” septizmini, bu derin travmayı tedavi edilsin.
“Vatan duygusu” ve “vatanseverlik” her ruha nüfuz etmeli.
Bu önermeler millet için züldür, devleti ipten alan millete bir sözümüz olamaz.
Şerhimiz; devlet erkânına, ideolojik yapılara, cemaatlere ve dava adamlarına..
Devlet ve millet arasında konumlanan, her biri topluma yön verme hevesinde, her gece devleti yeniden kurtaran, bazen saadet zinciri bazen kafadarlar lokali bazen de hemşeri derneği kıvamındaki ideolojik örgütlerin ve diğer faydalı, gerekli, pozitif ve ehliyetli sivil kuruluşların tamamına.
Totaliter eski rejim koşullarında ve hatta yeni Türkiye sürecinde ne kadar sosyal ve siyasal örgüt varsa hepsi yeni boyuta uygun bir restorasyon geçirmeli.
Toplumu, “Müslümanlar ve müşrikler”, “İslami hareket ve Cahilî toplum”, “hak ve batıl” şeklinde iki keskin kompartımana ayırmaktan vazgeçmeli ve Rab’den rol çalmayı bırakmalı.
Dervişlere “şefaate nail olanlar”, tekkeden içeri girmeyenlere “zavallı mahrumlar” gözüyle bakmaktan imtina etmeli.
“Devrimci ve faşist” şablonuyla devasa bir toplumu görmezlikten gelmemeli.
Etnisite esaslı bir kurguyla dar ve bölücü Türkçü mefkûre terk edilmeli.
Asimilasyon, ret ve inkâr bitmesine rağmen “mağduriyeti” melankoliyle sonsuza taşıma psikozu atılmalı, “Kürtler ve Türkler” provokasyonundan uzak durmalı.
“Laik-yobaz”, “ilerici-mürteci” genellemesini, önyargısını ve sekterliğini bırakmalı.
Sokakta, işte, alışverişte normal görünen hastalıklı bilinçaltı dogmalarından tamamen arınmalı.
Sadece çatışarak var olabilen, diyalog evresinde birden tükenen örgüt ve cemaat sahici değildir.
İdeolojiyi ideoloji yapan temel motivasyon; efradını “masum”, ağyarını “murdar” görme ontolojisidir. Bu sapkın eski bir Yahudilik hastalığıdır.
Türkiye’deki yapılanmaların çoğunluğu karşıtçıdır, bir tezi yoktur, anti tezdir.
Bugün felsefi ve siyasi “boyut” değişti.
Ülküsel ortak bir zemin yakalama imkânı doğdu.
Elbette herkes kendi ilkelerine sımsıkı sarılsın, yaşam tarzını sürdürsün, sonuna kadar da savunsun.
Ancak “yeni öğretinin” de bilincinde olunsun.
Tartışılsın.
Bu referans üst değer: Vatan sevgisi ve vatanseverlik.
Vatansever ortak paydasında İslamcı, Sûfi, Sosyalist, Komünist, Türk, Kürt, Çerkez, Azeri, Arap, Laik, Cumhuriyetçi, Atatürkçü olunsun.
Birey hangi davaya inanırsa inansın -ifrata düşmeden- vatansever olsun.
Her kanaat önderliği, artısını eksisini bu bağlamda gözden geçirsin.
İstihbarat örgütlerince çabuk devşirilen gençleri var eden netameli düşüncelerden uzak durulsun.
Oligarşiye karşı mücadele dönemlerinden kalma tortular temizlensin.
Ötekine boyun eğmekten başka şans tanımayan ve toplumu adam etmeye çabalayanlar etkin bir özeleştiriyle organik yeniye uyum göstersin.
Bu, kimsenin davasına halel getirmez, bilakis toplumun gözünde büyütür.
Devlet çöker, vatan parçalanır ve ülke işgal edilirse hangi değer yerinde kalır?
Çadır kentteki Suriyelinin hangi ideolojiye mensup olduğunun ya da cansız bedeni sahile vuran Aylan bebeğin ebeveyninin etnik kökeninin ne önemi var?
Vatan yoksa din yok dil yok tarih yok halk yok toplum yok özgürlük yok emek yok ekmek yok onur yok haysiyet yok Türk yok Kürt yok Arap yok aile yok çocuk yok akraba yok huzur yok sağlık yok umut yok!
15 temmuz temel siyasi saflaşmada çok önemli bir milat oldu o gece ve sonrasındaki geceler sokaklara dökülenler sadece ak parti seçmeni değildi dindar, seküler hatta ateistler de sokaklardaydılar söz konusu vatansa başka hiçbir şeyin önemi olmadığını yakından gördük çünkü diğer herşey vatan varsa vardır yoksa onlar da yoktur.. soğuk savaşın bitip, abd nin kendini dünyanın tek hakimi ilan ettiği yaklaşık son 20-25 yıllık süreçte küreselleşme adı altında dünyaya pompaladıkları tek merkezden yani abd finans oligarşisi tarafından yönetilen dünya devleti projeleri ellerinde patladı sözde küreselleşme özde emperyalizmle tüm dünyada vatan severlik duygularını yok ederek dünya imparatorluğunu ilan edecek dev çok uluslu şirket patronları da onların medya, stk, akademideki liboş paralı askerleri de türkiyede avucunu yaladı ne yaptılarsa olmadı, gerçekleri gözlerden kaçırma, çarpıtma faaliyetleri işe yaramadı ve şimdi dünya yeni ve çok kutuplu bir düzene doğru gidiyor dünya döndükçe vatan sevgisi yok edilemeyecektir bu fantastik bir hayaldir tüm dünya zenginliğinin yarısından fazlasına sahip 62 aileye mensup olsanız da bir şey değişmez bunu başaramayacaksınız adını küreselleşme değil nasıl cilalarsanız cilalayın emperyalizminizi biz 1000 km öteden tanırız..
sonu da roma imp. gibi olacak! abd suç işleyerek zenginlik ve güç sahibi oldu ama çin suç işlemeden zenginleşti işte doğu ile batı arasındaki temel fark budur abd için şuan en büyük tehdit dünyanın 2. büyük ekonomisi olan çindir tüm ileriye dönük planları çinin durdurulmasına yönelik. kendisine en büyük tehdit olarak çini görüyor clinton denen yaşlı cadı bunu açıkca söylüyor.. abd nin yokoluşunu görmek İnşallah nasip olur o gün dünyadaki milyonlarca mazlumun en mutlu günü olacak