MEDYAGÜNDEM- 8 bin tirajlı Birgün, medyadan “tasfiye” olan bir grup “loser”ın buluşma adresi oldu. Ece Temelkuran da bugün ilk yazısını yazdı.
Yine bildik yöntemlerle “korku edebiyatı” “felaket tellallığı” yapan Temelkuran, Birgün’deki “kalemşörlük” görevinde tek atımlık kurşunu sıktı:
“Korkuyorum. İçtenlikle korkuyorum. Ödüm kopuyor başıma bir şey gelecek diye. Mesajlar gönderdiler, tehditler savurdular, beni Londra’larda filan bulup parmaklarını yüzüme sallayıp ‘Ayağını denk al’ dediler.”
Temelkuran’ın “önemsenmek” ve “gündeme gelmek” adına sıktığı tek atımlık kurşunu şöyleydi:
(…)
“Sıkılıyorum. İçim sıkılıyor. “Arkadaş, ” diyorum, “Benim gibi insanları bu memlekette yaşatmayacaklar mı ne?!” Hatta bazen o kadar bastırıyor ki hadiseler, hangi meseleye sıkıldığımı unutuyorum. Açlık grevlerine mi, gazetelerde “Ee ölmüyorlar ki!” diyen basın kartlı ibişlere mi, tecavüz ürünü bebeği doğurmak istemeyen kadının böyle bir hakkı olmadığına gönülden inananlara mı, Irak işgal edilirken “real politik” alimi kesilenlerin sıra Suriye’ye gelince “vîjdaan” çelebisine dönüşüvermesine mi, kendi gibi düşünene vatandaş hukuku, o sofraya oturmayana “düşman hukuku” uygulayan sisteme mi, acı çeken, aç kalan insanlarla kürsülerden maytap geçene mi?.. Biliyorsunuz işte, sıralamayayım şimdi. Ama en çok hapishanedeki öğrencilere kitap imzalayıp gönderirken içim ağrıyor. Ne yazayım şimdi ben o çocuklara?!
KORKUYORUM
Korkuyorum. İçtenlikle korkuyorum. Ödüm kopuyor başıma bir şey gelecek diye. Mesajlar gönderdiler, tehditler savurdular, beni Londra’larda filan bulup parmaklarını yüzüme sallayıp “Ayağını denk al” dediler. Kimim ki ben? Kaşık kadar kadınım. Bakmayın televizyonda daha geniş çıkıyorum, ama aslında ufak tefeğim yani. Ne abim var, ne amcam. Zengin adam tanımam, güçlü hiç arkadaşım yok. Böyle tek tabanca takılıyorum. Yazı yazmaya oturunca sanırsın ki tığ-ı teber şah-ı merdanım, ama aslında bendeki efelik mesnetsiz. Cesur filan değilim yani, çok korkak biriyim ben. En çok da belki birgün bu ülkede yaşayamam diye korkuyorum. En çok bundan ödüm kopuyor.
ÇARESİZ HİSSEDİYORUM
Çaresiz hissediyorum. Sendikalar darmadağın olmuş. Avukatlar bunalımda, diplomayı yırtıp işi bırakmalarına beş dakika. Öğretmenler intihar ediyorlar, kimsenin umurunda değil. Tiyatrocular, yazarlar, gazeteciler kendilerine haritadan ülke beğenip duruyorlar. İktidardakilerden biraz farklı düşünen, biraz farklı yaşayan herkesin ajandasında en az bir davanın duruşma günleri kayıtlı. Gazeteciler haber yapamadıkları, doğru dürüst yazamadıkları için antin kuntin “life style” yazılarıyla oyalanıyorlar. Benim tanıdığım hemen herkes anti-depresan kullanıyor. Ama en fenası herkes kendinden farklı olanın ölmesini istiyor artık. Ben böyle öfke, böyle nefret görmedim bu ülkede. İnsanlar kendine benzemeyeni insan olarak kabul etmiyor.
SİNİRLENİYORUM
Sinirleniyorum. Haftada on dakika televizyon izliyorum ve bence zaten bu süre bile normal bir insanın ruh sağlığı için yeterince tehlikeli. Tek becerisi zalim sofrasında çatal bıçak kullanabilmek olanların bana demokrasi ve insanlık dersleri vermelerine deli oluyorum. Irkçı şapşalların başkalarının çocuklarını savaşa gönderirkenki konforlarına gözüm dönüyor. İzmirliyim ya ben, asfalyalarım atıyor sık sık. “İdam ne demek arkadaş! Delirdiniz mi siz!” gibi şeyler söylemek istiyorum mesela. Kimse cahilliğinden utanmıyor ya artık, tepem atıyor. Vasatın hegemonyası hayatımızın en kılcal damarına kadar sızdı ya… Öteki olan her şey müstehcenleştiriliyor ya… Hasılı sinirleniyorum.
YALNIZ HİSSEDİYORUM
Ve nihayet, ve en önemlisi, yalnız hissediyorum. Bazen “Tamam” diyorum, “Millet komple delirdi”. Tehlikeli akıl hastalarıyla birlikte yaşayanlar ne yapıyorsa öyle yapmam gerektiğini düşünüyorum. “Nasılsa” diyorum, “Yani herhalde herkes bu yeni kurulan sofrada kendine bir yer buldu. Ben düzenlerini bozmayayım en iyisi. Kenardan kenardan sıvışayım.”
YA BATARIZ YA ÇIKARIZ… AMA HEP BİRLİKTE
Fakat bakıyorum sonra. Dostlar var. Arkadaşlar var. Diyorum ki kendi kendime: Dostlar varsa fukaralık yok. Dostlar varsa korku, yalnızlık, çaresizlik yok. Ben bu yüzden şimdi Birgün’de yazıyorum. Battı balık yan gider. Ya batarız diyorum kendime, ya çıkarız… Ama hep birlikte. Mühim bu. Hep. Birlikte.
(…)