MEDYAGUNDEM.COM- Öyle günlerden geçiyoruz ki, içinde bulunduğumuz sürecin bir “İstiklal mücadelesi” olduğunu iliklerimize kadar hissediyoruz.
Birileri bu ülkenin “köleleşmesi”ne, “diz çökmesi”ne öyle yemin etmişler, öyle bir “organize işler” e girişmişler ki, insan hayret dahi edemiyor.
Bütün bunları 17 Aralık’tan bu yana sivil iktidara karşı komplonun baş operasyoncusu olarak sahnede yer alan Zaman gazetesindeki bir yazıyı hatırlatmak için yazdık.
Mehmet Kamış’ın yazısı bugünleri anlamak için, “organize işler”in derinliğini algılamamız için birebir şifre gibi…
“AK Parti mi, Sarıgül mü?” başlıklı yazısında Mehmet Kamış, cemaat medyasında bugüne kadar yazılmış en “operasyonel” yazılardan birine imza atmıştı.
Daha Mustafa Sarıgül’ün CHP’nin İstanbul adayı olduğu belli değilken, o ilan edivermiş ve kendince “büyük tehlike” için son uyarıyı yapmış.
Kamış’ın yazısı o kadar ilginçti ki, 30 Mart seçimlerinde Ak Parti’nin karşısına Sarıgül’ü eşitliyordu. Aslında yapması gereken “Topbaş mı Sarıgül mü” mukayesesi idi ama o operasyonel biçimde Sarıgül ile Ak Parti’yi kıyasladı. MEDYAGÜNDEM de bu duruma o tarihte dikkat çekmişti.
Bir diğer dikkat çeken durumsa daha o tarihte Sarıgül’ün adaylığı kesinlik kazanmamıştı. Demek ki cemaat yazarlarının kulakları bir hayli uzundu.
Mehmet Kamış’ın o yazısında 3. havaalanı ve 3. köprünün İstanbul’un ormanlarını yok edeceği savunuluyor, “İstanbul’u kurtaralım bunun telafisi yok” demeye getiriyordu.
Veeee bomba… Kamış’ın nerdeyse “Ya Sarıgül ya da yok oluş” anlamına gelen yazısında özellikle hedef aldığı üçüncü köprü ve üçüncü havalimanı projelerini yapan isimler 25 Aralık’ta gözaltına alınmak istenen ve halen mal varlığına el konulan 7 işadamıydı.
Cemaatin 17 Aralık süreci öncesi bu “hassasiyetleri” ne ilginçtir paralel devlet örgütünü de harekete geçirmişti. Belli ki kumpas büyüktü.
Ez cümle Mehmet Kamış 9 Ekim 2013 tarihli yazısında daha ortada Sarıgül’ün adaylığı yokken sanki adaylığı garantiymiş gibi bir yazı yazıyor, Sarıgül’ü Ak Parti’nin karşısına eşitlemiş oluyor. Bu şekilde kendi kitlesini de Sarıgül’ün adaylığına hazırlıyor.
Ve en tehlikelisi de Ak Parti’nin en önemli projelerinin İstanbul’u “yok edeceği” senaryosu ile Ak Parti’yi olumsuz bir projeksiyona hapsetmiş oluyor. Bu projelerin takipçisi partinin zımnen İstanbul’u yok edeceğini iddia ediyor.
Daha tehlikelisi de bu projeleri yapmakla yükümlü olan firmaların 25 Aralık’ta gözaltına alınmak istenmesi ve bir kısmının mal varlığına tedbir konulması…
Tam anlamıyla organize işler…
Kamış’ın yazısının şu bitiş cümleleri ise ne kadar da manidar:
“Umut ederim ki mahallî seçimlere yaklaşırken kentlerimize ve özellikle İstanbul’a bir kere daha alıcı gözle bakarız, toplumsal reaksiyonların farkına varırız. Çünkü bu seçimin telafisi yok.”
Ne demek istediğimizi daha iyi anlamanız için Kamış’ın yazısını dikkatlerinize sunuyoruz:
——————————————————————————-
Ak Parti mi, Sarıgül mü?
Mahallî seçimler, hem şehirlerimizi hem de siyasetin geleceğini şekillendirmesi açısından son derece kritik. 30 Mart’ta sandıktan çıkacak sonuç, daha sonraki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin de en önemli belirleyicisi olacak şüphesiz. Demokrasimiz her geçen gün ‘oy ver kenara çekil, bir daha karışma’ anlayışına doğru gittiği için bu seçimlerde kime oy verdiğimiz ve seçtiklerimizle nasıl bir anlaşma yapacağımızın çok önemli olduğu son zamanlarda yaşadıklarımızla iyice anlaşıldı. Dolayısıyla yönetilenler, en büyük kozu olan sandık ve seçimleri olabildiğince dikkatli kullanmaya özen gösterecektir. Türkiye’de ön kabullü tercihlerin her geçen gün azaldığını, artık oyların daha çok özgürlük ve hizmet vaat edene yöneldiğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Gezi protestolarını müteakip ortaya çıkan ve önüne gelene saldıran operasyonel eylemler olmazsa seçmen tercihlerinin icraat odaklı olacağı muhakkak.
Mahallî seçimlerin en büyük savaşı şüphesiz İstanbul’da yaşanacak. Türkiye’nin yarısı demek olan İstanbul’u son yirmi yıldır AK Parti’nin yönettiğini söylersek yanlış demiş olmayız. Ancak son mahallî seçimlerde alınan oy oranları, CHP’nin iştahını ciddi ciddi artırmış durumda ve bu parti İstanbul’u kazanma hesapları yapıyor. Üstelik artık, katı laikçi bir parti olmaktan uzaklaşma çabalarını gözlemlemek mümkün. Sağ seçmene de sıcak gelebilecek bir isim olan Mustafa Sarıgül’ün muhtemelen aday gösterilecek olması CHP’nin kazanma iştahını önemli ölçüde artırıyor.
AK Parti, İstanbul’da bugüne kadar şüphesiz çok önemli hizmetlerde bulundu. İstanbul’un geçmişe göre çok daha yaşanılır bir kent haline gelmesinde onların imzasının olduğunu söylemek lazım. Ancak son yıllarda İstanbul’un her yerinin inşaat alanına dönmesi, şehrin en önemli iki aksının yani E-5 ve TEM’in etrafının imara açılması, buraların AVM ve rezidanslar ile doldurulması, önlerindeki en büyük handikap olarak duruyor. Şehrin üçüncü aksı sayılan sahil yolunda da durum farklı değil. Zaman zaman kentin trafiğinin nefes almasını sağlayan bu güzergahın imara açılması, büyük rezidans ve binalarla dolması, trafiğin iyice felç olmasına neden olacak. İstanbul’un iki önemli aksında trafik, eskiden belirli saatlerde tıkanırdı. Maalesef artık günün her saati yoğunluk yaşanıyor. Üstelik bu yollarda her gün yeni bir inşaat yükselirken, birçok binada yerleşim henüz başlamış da değil.
İstanbul son yıllarda kontrol edilmez bir şekilde büyüyor. Ancak en büyük tehlike kuzey İstanbul’un imara açılmasıyla yaşanacak. Hem üçüncü köprünün kuzeyden geçiyor olması hem de üçüncü havaalanı projesinin kuzey İstanbul’da bulunması tamamen ormanla kaplı bu bölgenin yapılaşması tehlikesini beraberinde getiriyor. Hem Anadolu hem de Avrupa yakasında birer milyon nüfuslu iki kentin inşa edileceğinin açıklanması ise konunun vahametini ortaya koyuyor.
Bunun iki açıdan tehlikeli olduğu kanaatindeyim. Birincisi İstanbul’un akciğeri hükmündeki kuzey ormanları ortadan kalkacak. İkincisi İstanbul kontrol edilemeyen devasa bir şehir haline gelecek. Bugün bile kontrol edilmesi bir hayli zor olan bu şehrin yeni yerleşim alanlarıyla nasıl bir hale geleceğini düşünmek bile korkutuyor insanı.
Umut ederim ki mahallî seçimlere yaklaşırken kentlerimize ve özellikle İstanbul’a bir kere daha alıcı gözle bakarız, toplumsal reaksiyonların farkına varırız. Çünkü bu seçimin telafisi yok.
————————————————————————————