MEDYAGUNDEM.COM- Bakın buradan ilan ediyoruz, Türkiye’de eğer gazeteciliği kurtarmak istiyorsanız, gerçek bir medya düzeni kurmak hedefindeyseniz, önce iletişim fakültelerinde gazeteci adaylarına sözde meslek büyüklerinin mesleklerini nasıl kirlettiklerini anlatarak işe başlamalısınız.
O listeye de Ertuğrul Özkök adını yazıp, Hürriyet arşivine girip her yazısını tek tek analiz edip, gazeteciliğin nasıl seri tecavüze maruz kaldığını, ortada gazetecilikten çok darbecilik, ilkesizlik, siyasete dizayn operasyonları ve tetikçilik kaldığını belgeleriyle göstermelisiniz.
İşte size bir belge…
10 yıl önce yazdığı ile bugün yazdığı arasındaki “farkı” açıklayabilen, Türkiye’deki “medya düzeni” de çözen kişidir.
Özkök bugün “Eyy Dışişleri Bakanımız, Sen ki” başlıklı yazısında, “Ne de olsa insanız, etkileniyoruz.Benim içimden de ‘Eyy’ diye başlayan bir cümle kurmak, içimdeki duyguyu haykırmak geliyor. Mesela şöyle: ‘Eyy Dışişleri Bakanımız, sen kendini Amerika’nın Başkanı Obama’dan, İngiltere’nin Başbakanı Cameron’dan daha mı kudretli sanıyorsun…’ İçimden geliyor ama demem tabi…” diye yazdı.
Ve Özkök Türkiye’yi “üçüncü bir dünya ülkesi” gibi görme/gösterme, kendi ülkesini küçümseme çabasına şöyle devam etti:
“Bütün bunlar ortadayken… Hadi ben soramıyorum, cesur bir Türkiye vatandaşı çıkıp sorsa: ‘Eyy Dışişleri Bakanımız, sen ki emperyal olma iddiasını daha 18’inci yüzyıla gelmeden bırakmış bir ülkenin bakanısın… Neyine güvenip, daha ilk günden ‘Gönüllüler koalisyonunda ben de varım’ diye babalanıyorsun?”
Bütün bunları da Türkiye Suriye’deki katliama karşı tavır aldı ve Batı’yı “buna göz yummayın ve harekete geçin” çağrısı yaptığı için, dik durduğu ve onurlu davrandığı için yazdı. Hedefinde de Ahmet Davutoğlu vardı.
10 YIL ÖNCE “OSMANLI MİRASCISI GİBİ DAVRAN TÜRKİYE” DİYEN ÖZKÖK!
Peki tam 10 yıl önce Ertuğrul Özkök’ün bu yazdıklarının tam tersini savunduğunu, tam da aksini yazdığını biliyor musunuz?
1 Mart tezkeresinin TBMM’den çıkması için yoğun uğraş veren ve çıkmadığı için de Ak Parti’yi sert biçimde eleştiren yazılarından birini 18 Haziran 2003 tarihinde yazdı Özkök.
Hem de ne yazı…
“O fotoğraftaki eksik kişi kimdi” başlığını attı yazısına.
Özkök, “Bush savaş öncesi Azor Adaları’nda İngiltere ve İspanya başbakanları ile birlikte bir araya gelmiş ve savaşın ilanı anlamına gelen o ünlü fotoğrafı çektirmişlerdi. Doğrusu ben, Türk Başbakan’ın da orada olması gerektiğini düşünenlerdenim.” dedi.
ABD Başkanı’nın İngiltere ve İspanya başbakanlarıyla verdiği fotoğrafta olmamasını eleştirirken yazısında, Özkök Türkiye Başbakanından “Öteki de Osmanlı’nın mirası üzerinde oturan devletin başbakanı” diye söz etmişti. O gün “Osmanlı’nın mirası üzerinde oturan devletin başbakanı” diyen Özkök bugün, “Sen ki emperyal olma iddiasını daha 18’inci yüzyıla gelmeden bırakmış bir ülkenin bakanısın… Neyine güvenip, daha ilk günden ‘Gönüllüler koalisyonunda ben de varım’ diye babalanıyorsun?” deme utanmazlığını gösterdi.
İşin ilginç yanı bugün kendisiyle aynı çizgiye gelen Cengiz Çandar’a referans verip, Özkök şöyle diyor 10 yıl önceki yazısında:
‘‘’AKP Türkiye’yi mazlum 3’üncü dünya ülkesi gibi görüyor. İmparatorluk mirasçısı bir ülke gibi hareket etmiyor.’ Bu tespit gerçekten çok önemli. Çünkü AKP bizzat genel başkanının ağzından formüle ettiği ‘zenci Türkler’ ideolojisini dış politikaya da yansıttı. Mazlum millet ezilmişliğine dayalı bu ‘zenci Türk’ ideolojisi veya psikolojisi bu coğrafyada Türkiye’yi taşıyamaz. Türkiye bu coğrafyada ancak güçlü bir ordu ve bu orduyu taşıyacak güçlü bir devlet psikolojisi ile varlığını sürdürebilir.”
Hatta şu cümlesi daha da bomba:
“Kendi ‘garibanizm’ ruhunu koskoca bir Osmanlı’nın mirasının üzerine giydirmeye kalkanlar ülkeyi daha da kötü noktalara götürürler. İşte bu yüzden o fotoğraftaki eksikliği doldurmaya çalışmalıyız.”
Peki 10 yıl sonra Türkiye tam da Özkök’ün o gün istediği çizgiye gelmedi mi bugün? Üzerindeki “garibanizmi” atıp, “Osmanlı mirasçısı” bir ülke gibi hareket etmedi mi?
Ne değişti?
Şimdi “Türkiye kendini ne sanıyor, az gelişmiş ülke kime posta koyuyor”? diye ülkesini aşağılayan Ertuğrul Özkök’ün “Zaytung mizahını”nı da aşan bu tuhaflığı nasıl izah edilir?
Özkök’ün arşivi bu tür çelişkiler, tutarsızlıklar, ilkesizliklerle dolu…
Hatta gazeteci adayı iletişim fakültesi öğrencilerine tavsiyemizdir; içinizden bir uyanık Özkök’ün bu çelişkilerini kitap yaparsa emin olun basın tarihine adını yazdırır.
İşte Özkök’ün 10 yıl önceki yazısı:
O fotoğraftaki eksik kişi kimdi
Ertuğrul ÖZKÖK
18.06.2003
ÇOĞU Türk Irak Savaşı öncesinde veya sonrasında kendi kendine şöyle demiştir: ‘‘O fotoğrafta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı da olmalıydı.’’
Veya tersinden ‘‘İyi ki yoktu’’ demiştir.
O fotoğrafı hatırlayın.
Bush savaş öncesi Azor Adaları’nda İngiltere ve İspanya başbakanları ile birlikte bir araya gelmiş ve savaşın ilanı anlamına gelen o ünlü fotoğrafı çektirmişlerdi.
Doğrusu ben, Türk Başbakan’ın da orada olması gerektiğini düşünenlerdenim.
Geçen pazar günü Cengiz Çandar’ın ‘‘Tercüman’’ gazetesindeki yazısında çok ilginç bir bilgi vardı.
Çandar, ‘‘O kürsüde Tayyip Erdoğan’ın da yeri hazırdı’’ diyor.
ÜÇ KİŞİ
Çandar’a göre, Bush ve Blair, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı da Azor’a davet etmeye karar vermişler.
Çandar, ‘‘Tezkere kararının bu rezervasyonu iptal ettirdiğini’’ belirtiyor ve Ankara bürosundan arkadaşımız Şaban Sevinç’e şunu söylüyor:
‘‘Tayyip Erdoğan başbakan seçildikten sonra (9 Mart) 16 Mart’a kadar geçen süre var. O sırada Erdoğan Meclis’in 1 Mart’ta reddettiği tezkereyi tekrar gündeme getirip ABD ile işbirliği yapılacağı konusunda irade ortaya koysaydı Azor Adası’na çağrılacaktı.’’
O fotoğraf tarih oldu.
Tıpkı Churchil, Stalin ve Roosevelt’in Yalta’da çektirdikleri fotoğraf gibi.
Şimdi Azor’daki fotoğrafı gözünüzün önüne getirin.
AKTÖRLER
Bir yanda George W. Bush.
Yeni Amerikan imparatorluğunun başkanı.
Yanında Tony Blair.
Bir zamanlar ‘‘üzerinde güneş batmayan imparatorluğun’’ varisi.
Yanında İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar.
Bir zamanların káşiflerinin ve fatihlerinin ülkesi.
Fotoğrafta iki eksik var.
Biri Rus imparatorluğunun temsilcisi.
Öteki de Osmanlı’nın mirası üzerinde oturan devletin başbakanı.
Yani Türkiye’nin.
Ben hálá aynı şeyi iddia ediyorum.
O fotoğrafta Türkiye mutlaka yer almalıydı.
Çünkü o fotoğrafın, dünyanın yeniden şekillenmesinde çok önemli bir psikolojik etkisi vardı.
Biri yeni öteki üçü eski imparatorlukların mirasçısı olan ülkeler, 20. yüzyılın başında kesilen bir şekillenme sürecini yeniden başlatmış olacaklardı.
Ne yazık ki olamadı.
Çünkü Türkiye, o dönemde kolektif bir histeriye kapıldı.
Bu olayı basit bir ‘‘savaş karşıtlığı’’ veya ‘‘savaş kışkırtıcılığı’’ münazarasına çevirdi.
Ülkenin en aklı başında güçlerinin bile akılları başından gitti.
Bu fırsat kaçırıldı.
GARİBANİZM DİLOMASİSİ
Ama bugün yapacağımız en büyük yanlış, o fotoğraftaki eksikliğin anlamını tarihe bırakıp, bundan sonuç çıkarmamak olur.
Çünkü Türkiye ve özellikle AKP o dönemde, üzerinde çok düşünülmesi ve tartışılması gereken bir psikolojiye bağlı olarak bu kararı verdi.
Cengiz Çandar bunu şu çok önemli tespitle özetliyor:
‘‘AKP Türkiye’yi mazlum 3’üncü dünya ülkesi gibi görüyor. İmparatorluk mirasçısı bir ülke gibi hareket etmiyor.’’
Bu tespit gerçekten çok önemli.
Çünkü AKP bizzat genel başkanının ağzından formüle ettiği ‘‘zenci Türkler’’ ideolojisini dış politikaya da yansıttı.
Mazlum millet ezilmişliğine dayalı bu ‘‘zenci Türk’’ ideolojisi veya psikolojisi bu coğrafyada Türkiye’yi taşıyamaz.
Türkiye bu coğrafyada ancak güçlü bir ordu ve bu orduyu taşıyacak güçlü bir devlet psikolojisi ile varlığını sürdürebilir.
EKSİĞİ DOLDURMAK
İşte bu nedenle o fotoğraftaki eksiklik, Türkiye açısından tarihi bir yanlışın sembolü olarak kalacaktır.
Önemli olan bu yanlışı tarihin sembolü olarak bırakmayıp, tekrar o güçlü psikolojiye nasıl ulaşırızın zihni egzersizini yapmaktır.
Bu ülkede Cumhurbaşkanı marketten alışveriş yapacak bir mütevazı davranışı benimseyebilir.
Ama Türkiye’nin mütevazı bir üçüncü dünya garibanı olarak yaşama lüksü ve hakkı yoktur.
Kendi ‘‘garibanizm’’ ruhunu koskoca bir Osmanlı’nın mirasının üzerine giydirmeye kalkanlar ülkeyi daha da kötü noktalara götürürler.
İşte bu yüzden o fotoğraftaki eksikliği doldurmaya çalışmalıyız.